• USD  34,28
  • EURO  37,18
  • BORSA  8.828,79
  • ALTIN  3.005,56
SON DAKİKA
İş işten geçmeden

Demet Altınyeleklioğlu [email protected]

İş işten geçmeden

09 Aralık 2017 08:55

Sözünü ettiklerim çocuğumdan da genç hatunlar. Bir zamanlar kadın hakları ve cinsiyet eşitliği konusunda Aysel Çelikel, Türkan Saylan, Necla Arat, Türkel Minibaş gibi duayenlerle nasıl omuz omuza çalıştığını anlatsan da anlamazlar.


Sen yazarsın demekle olmuyor.

Sekiz yüz sayfalık tuğla romanlar yazsan bile beynim dediğin kaynayan kazanın içindekileri etrafa sıçratmadan şuracığa dökmek kolay iş değil.

Öyle ya; sen kimsin?

Sosyal medya fenomeni değilsin. Yemek tarifi vermez, yeni çıkan kozmetik ürünü yüzünde tanıtmaz, bu soğukta sevgili mabadını sıcak koltuktan kaldırıp mekân mekân dolaşarak çektirdiğin enfes pozlarla 347 bin bilmem kaç takipçinin ağzının suyunu akıtmazsın.

Devir fenomen devri kızım, senden geçti bunlar. Şimdi yukarıda bahsettiğim türden bir hanım kızımız kadın haklarına tekabül eden cinsinden iki kelam etti mi yer yerinden oynar, kitleler, pardon “takipçiler,” peşinde koşar,“Ohoo, siz gelirken biz dönüyorduk,” da diyemezsin. Neden? “Dinozor” olmuşsun da ondan.

Sözünü ettiklerim çocuğumdan da genç hatunlar. Bir zamanlar kadın hakları ve cinsiyet eşitliği konusunda Aysel Çelikel, Türkan Saylan, Necla Arat, Türkel Minibaş gibi duayenlerle nasıl omuz omuza çalıştığını anlatsan da anlamazlar. Nasıl anlasınlar; daha doğmamışlardı ki. “Şekerim o işler öyle olmuyor işte,” filan da diyemezsin. Büyüksün ya, büyüklük sen de kalsın faslından.

           

Sahi, kimsin sen?

Demiş ki yüce insan Atatürk, “Ey kahraman Türk kadını! Sen yerde sürüklenmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.”

Ben kahraman olmayan bir Türk kadınıyım. Evet, bir kadınım. Kadınlığımı cinsiyet ayırımcılığından değil, cinsimin kadın olmasından dolayı öne çıkartıyorum.

Söz nereden nereye geldi demeyin. Kadınların toplum algılarıyla oluşan psikolojik, sinsi ve/veya cinsel tacize uğramalarını kendilerine hitaben ballandıra ballandıra anlatarak, onları  acılarından beslenen mutluluk mazoşizmine itmekle çözülmez bu işler. “Herkes üstüne düşeni, elinden geleni yapsın,” dersek olay çorbaya döner, içinden çıkılmaz azizim o zaman. Dikkatinizi çekerim yukarıda alıntıladığım sözler, 1934 yılında söylenmiş. Ne diyor? “Kadını göklere yükselteceksin,” diyor. Sene kaç? 2017. Gele gele hangi noktadayız? Çok puslu bir noktada.Aynı zamanda her kafadan bir sesin çıktığı noktada.

Önce kadının kadınla imtihanından başlayacaksın. Hem cinsin mobbingi, kıskançlığı başka hiçbir şeye benzemez. “Dünyanın her yerinde böyle bu,” diyebilirsiniz, ama öyle değil işte. Brakisefalin bizdeki kadar deve hamuru gibi şiştiği anlamsızlık abidesi kadın egolarını arzın merkezine bile gitseniz başka yerde göremezsiniz. Yani önce, kadını kadına kırdıran hemcins istismarını yok etmeye çalışacaksın.

Bir de, “Ben anlamam bu işlerden,” diyen kadınlar var. Anlamayın zaten, yanlış anlıyorsunuz. Yüzlerce kadın, ezilen, hor görülen, aşağılanan kadınlar için mücadele verecek, bir tanesi çıkacak, kocamdır, döver de söver de diyecek. Bedenin, giyimin, kuşamın, eğitimin, geleceğin, hatta düşüncelerin, hayat tarzın tek bir zümrenin iki dudağı arasında olacak. Bacım, bunu anlayabildin mi?

Bir kültür yaratmak için kolları sıvayacaksın. Ne acı değil mi? Biz Atatürk’le yaratılan ve gümüş tepsi içinde sunulan kültürü yerle yeksan ettik. Ama durmak yok, sıfırdan

başlayacağız. Taşlı, dikenli, engebeli bir yol var önümüzde. Düşüp kalkacağız elbet. Fakat kadına benliğini vereceğiz, erkeğe kadına saygı duymayı ve eşitliği öğreteceğiz. Alfabeyi öğretir gibi en baştan.

Sistematik gideceğiz yani. Kadının aşağılanmasını ona edebi bir sunummuş gibi anlatmayacak, böylece kaderini değiştiremeyeceği saplantısına kapılarak acılarından zevk alma psikozuna asla sokmayacağız. Bu onlara yapacağımız en büyük kötülük olur. Bir önceki çağın söylemleriydi bunlar. Demode kaldı. Demem o ki önce medya fenomenlerini eğiteceğiz.

Toplamsal cinsiyet eşitliği kültürünü bir ayağa kaldırdık mı, erkekler de gelir peşinden merak etmeyin. Bakın geçmişe. Eskiden böyle miydik? Eşinden ayrıldı, şort giydi, yok efendim gece dışarı çıktı diye sokaklarda öldürülen, bıçaklanan, dövülen kadın sayısı bu kadar fazla mıydı? Hiç sanmıyorum.

Kadınlar dolmuşlarda, otobüslerde dövülsün, kaçırılsın, alıkonsun, şiddete uğrasın, sokaklarda bıçaklansın, kurşunlansın sonra kalk medeni bir dünyanın parçası olduğunu iddia et. O tek dişi kalmış canavar yemiyor bu lokmayı artık.

Toplumsal cinsiyet eşitliği, oluşturacağımız en birinci medeniyet koşulu olmalı.

Devlet, üniversite, medya, STK’lar eşgüdüm içinde tekrar ayağa kaldıracak çoğu bastırılmış, sindirilmiş, boyun eğdirilmiş, evine kapatılmış, kaderine razı olmuş, ‘Ben bilmem erkeğim bilir,’ diyen Türk kadınını. O kadın ki bütün batı ülkelerinden önce seçme ve seçilme hakkını elde etti. O kadın ki, erkeklerle omuz omuza savaştı ülkesi için. O kadın ki adına ‘Cumhuriyet kadını,’ dendi.

5 Aralık geçeli çok oldu, şimdi neyin edebiyatını yapıyorsun böyle diye soranlar: Siz zaten 8 Mart’ta da bir günlüğüne seversiniz kadınları.

Her gün 5 Aralık’mış gibi yaşamak istiyorsak iş işten geçmeden silkinmek farkındalıkla, bilinçle, doğru yaklaşımlarla ilerlemek gerekiyor.