• USD  34,28
  • EURO  37,18
  • BORSA  8.828,79
  • ALTIN  3.005,56
SON DAKİKA

İlber Ortaylı: Atatürk dehaydı

İlber Ortaylı: Atatürk dehaydı

29 Ekim 2018 10:19

Ortaylı,"Atatürk, bilinecek şeyleri çok iyi biliyor, tecrübelerini iyi kullanıyordu. Mustafa Kemal, hiçbir zaman ve zeminin olumsuzluklarına teslim olmadı. Eğer hedefi ileri koyuyorsan o bir dehadır ve deha dâhilere has bir inattır. "dedi.


Hürriyet’te İpek Özbey’e konuşan Prof İlber Ortaylı, “Atatürk, bilinecek şeyleri çok iyi biliyor, tecrübelerini iyi kullanıyordu. En önemlisi şuydu: Mustafa Kemal, hiçbir zaman ve zeminin olumsuzluklarına teslim olmadı. Eğer hedefi ileri koyuyorsan o bir dehadır ve deha dâhilere has bir inattır. “dedi.

Söyleşi’nin bir bölümü şöyle:

Cumhuriyeti ilan ederken nasıl bir Türkiye düşlüyordu?

Hayal ettiği Türkiye gerçekleşiyor. Kadın-erkeğin eşit, fevkalade üretken, okuma-yazma meselesinin halledildiği, eğitimin gittikçe arttığı, köylünün adam olduğu bir Türkiye. Hayalleri çok açık. Bulgaristan köylüsünün kafa tutan haline bakıp, “Ben de böyle istiyorum” demiş. Atatürk’ün istediği Türkiye beynelmilel kültürü benimseyen bir ülke. Müzik bileceksin, opera bileceksin, yapacaksın. “Bunu yapan adam her şeyi iyi yapar” diyor. Kafasındaki projeler çok açık. Ve tarzını değiştiren bir adam. 50 sene önceki Türk subayından çok farklı, bütün arkadaşları gibi. Dans da ediyor, Fransızca da konuşuyor, opera da besteletiyor. Bu büyük bir değişimdir. Bu asrın en büyük sosyologlarından biri, belki de birincisi Rolf Dahrendorf, böyle bir değişim karşısında aşka gelmişti. Bu toplumun çalışma kalıpları değişiyor, hâlâ da oturmadı yerine ama değişiyor. 

Bir sözü var: Türk milletinin fevkalade meziyetleri vardır. Fakat ne yazık ki, onu cehalet ve karanlık içinde bırakıyorlar diye… Buna katılıyor musunuz?

E tabii öyle. Bir toplumun eğitimi olmadıkça, meziyetlerini ortaya çıkaramazsın. Bunu söylüyor, çok açık. Biz eğitimde rakam olarak eskiyi geçmiş gibi görünüyoruz ama nitelik olarak hayır. Eski eğitim tarzında herhangi bir insan emin olabilirdi, muvaffak olabilirdi. Bir dereceden sonra bu mümkün olmadı. Fransa’dan, Almanya’dan liseden gelip, burada sıkıntı çekmeden düz liseye devam eden çocuklar vardı, bu artık olamıyor. Nitelik değişmiş… Bunların düzeltilmesi lâzım. 

Cumhuriyet bize ne kazandırdı?

Cumhuriyetin bize kazandırdığı şey ilerlemedir. 

Art arda Atatürk kitapları yazılıyor. Buna neden ihtiyaç duyuluyor sizce? 

Tabii yazacaklar. Memnun oluyorum, hele bir de iyi yazılır, okunur ve etkisi görülürse “Helal olsun” derim. 

Andımız gibi başka konuları da tartışıyoruz. Türk ve Türkiyeli olmak da bunlardan biri…

Türkiyeli diye bir şey yok. Türk olmaktan rahatsız olan varsa açıkça söylesin. Bunun üzerinde duralım. İsteyen kendini istediği gibi hisseder. Şayet milli kültürü ve dili var, muhafaza ediyorsa ona da denilecek yoktur. Ama öğrensin, öğrenmezler de… “Devlet bize neden öğretmedi” diyorlar, öyle diller var ki, devletin artık öğretmesi mümkün değil. Annen ve büyükannenin öğretmesi lâzım. Bu karmaşa hedefli midir, laf olsun diye midir, bilmiyorum. Ben Balkanlı cemaatleri tanıyorum mesela. Dilini de konuşuyor, mutfağını, adetlerini de muhafaza ediyor ama Türkiye için ölür bu adamlar. Görüyorsun bunu. Amerika’da da böyledir. Kilisenin en önemli üyeleri Arhonlar, Atina’da başpiskoposu Amerika için ileri geri konuşuyor diye protesto ettiler, “Biz önce Amerikalıyız” dediler. Bizim cumhuriyetimizin Türklerin cumhuriyeti olduğu, bu Türklüğün katiyen ırkî bir bağla teşekkül etmediği çok açıktır. Kültürel yapı önce gelir.

‘Atatürk’ kitabınızda bir cümle var: Türkler olmadan hiçbir Avrupa devletinin milli tarihi incelenemez. Hiçbir Ortadoğu ülkesinin, hiçbir Rus-Slav ülkesinin milli tarihi ve kimliği Türkler hesaba katılmadan anlaşılamaz” diyorsunuz. 

Anlaşılamaz, çünkü çok yaygın bir devlet ve millet. Tarihteki coğrafi hareketliliği çok yüksek. Hatta bir coğrafyanın en son etnogenesini değiştirme olayı bizdedir. Buraya 12.Yüzyıl’da gelmişsin ve etnogenesini değiştirmişsin. İnsanların yaşamadığı dağlara göçebe aşiretlerimiz yerleşmiş. Köylere, şehirlere yerleşmişiz. Bu ülke budur, biz Türkler olarak buraya yerleşmişiz. Bunu değiştirecek de değiliz. 12’nci Yüzyıl’da yaptığımız şeyin hesabını da bugün vermek gibi bir imkânımız hiç yok, niyetimiz de yok. 

TARİHİ BÜYÜK ÖLÇÜDE KİŞİLER YAPAR

Atatürk olmasaydı da ülke kurtulur muydu?

Bu sorunun cevabı için “olabilirdi” demek lazım. Tedricen belirli sınırların içinde kurtulurdu ama söz gelimi İzmir ve geniş hinterlandı bizim olmazdı. Oraya Yunanlılar gelir, yerleşirlerdi. İstanbul’un nüfusunun ancak çoğunluğu Türk’tü. 1915’te oraya girseler kolonizatör Britanyalılar ve Ruslar nüfusu alt üst ederlerdi. Türkiye de garip bir ülke olarak ortaya çıkardı. Türk milleti ortadan kalkacak değildi, fakat İstanbul’u bir daha rüyamızda görürdük. O zaman nüfus 13 milyondu. Bu önemli bir rakamdı ama bu harap nüfusun rehabilitasyonu, eğitimi çok yerinde sayardı, iktisadi ve sınaî gelişme imkânı olmazdı. 

Demokrasi gelir miydi?

Her zaman söylerim, “Demokrasi bir ülkeye ithal gelmez”… Mütareke döneminde İstanbul’da sendika kurulmuş, Komünist Partisi varmış, bazı filmler gösterimdeymiş gibi belirtiler yeterli değildir. Bunlarla bir topluma demokrasi gelip yerleşmez. Demokrasi mahalli tefekkürün kaynaması, mahallî müesseselerin gelişmesidir ki, o da o kadar kolay bir gelişme değildir. 

Atatürk’ü farklı kılan neydi?

Tarihi büyük ölçüde kişiler yapar. Birincisi, o bir örgütlenme dehasıydı. Kendini çok iyi kontrol etmesini biliyor, çok iyi gizlemesini biliyor, zamansız ileriye atılmıyor. Bu özellik 20.Yüzyıl liderlerinin ekseriyetinde yoktur. Ayrıca Atatürk, bilinecek şeyleri çok iyi biliyor, tecrübelerini iyi kullanıyordu. En önemlisi şuydu: Mustafa Kemal, hiçbir zaman ve zeminin olumsuzluklarına teslim olmadı. Eğer hedefi ileri koyuyorsan o bir dehadır ve deha dâhilere has bir inattır. 

Siyaseten de bir deha mıydı?

Öyleydi. Ama askeri dehası şu; ricat savaşını bir bozguna değil bir politikaya, bir askeri stratejiye çevirmeyi başarmıştır. Askerini iyi tanıyor, seviyor ve güven veriyordu.

SAMSUN TARTIŞMASI

Cuma günü bir panelde konuştunuz. Yine bir sözünüz tartışma yarattı. Sahiden Samsun’a çıkılmasını stratejik hata olarak mı görüyorsunuz?

Bazı gazeteciler dinlediğini anlamıyor. Ben konuşurken sorarım ya, yine sordum: “İlk direniş nerede başladı” dedim. Çocuğun biri, -ona çok memnun oldum- “Dörtyol” dedi. Birisi “Maraş”, daha arkadan bir hanım, “Samsun” diye cevap verdi. Ben de “Samsun bu anlamda bir direniş değildir. Mecburen Paşa müfettiş olarak oradan çıkıyor. Fazla da renk vermiyor. Çünkü verilecek yer değil, stratejik bakımdan uygunluk sıfır. Samsun yeni kurulan bir şehir. Hiçbir şey yapamazsın. Ne fazla modernite ne anane var. O yüzden bir deklarasyon bile yok. İlk deklarasyon Amasya’da” diyerek anlatmaya başladım. Gazeteci “Stratejik hata” diye başlık atıyor. Bu gazetecilik değil; cehalet ve anlayamadığını, kavrayamadığını yutturmacayla kapatmaktır. Türkçeyi bilenlerin sayısı her sektörde azalıyor, benim derdim bu. 

 

 


atatürk, ilber ortaylı, deha, ipek özbey
ÖNCEKİ İlber Ortaylı’dan Erdoğan’a andımız eleştirisi SONRAKİ İş dünyasında İran yaptırımları endişesi