Öldürülmeden önce ne açıklayacaktı?
24 Ocak 2021 11:59
Bundan tam yirmi yıl önce 24 Ocak 2001 yılında şehit edilen Diyarbakır Emniyet Müdürü Ali Gaffar Okkan’ın en büyük hayali kendisinden sekiz yıl önce evinin önünde katledilen usta gazeteci Uğur Mumcu’ya yapılan suikast olayını çözmekti.
Sekiz yıl arayla 24 Ocak'ta alçakça katledilen usta gazeteci Uğur Mumcu ve Diyarbakır eski Emniyet Müdürü Ali Gaffar Okkan ölüm yıldönümlerinde anılıyor.
Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993'te evinin önünde uğradığı bombalı suikast sonucu, Ali Gaffar Okkan ise 8 yıl sonra 24 Ocak 2001'de Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü'nden valilik binasına giderken pusuya düşürülerek şehit edilmişti. Araştırmacı gazeteciliği ile Türk basın tarihine damga vuran gazeteci Uğur Mumcu’ya yapılan suikastin arkasındakiler aradan geçen yıllara rağmen henüz net olarak ortaya çıkarılamadı.
‘EN BÜYÜK HAYALİM BU SUİKASTİ AYDINLANMAK’
Bu olaydan 8 yıl sonra yine aynı tarihte yani 24 Ocak’ta, yanında bulunan 5 polis memuruyla birlikte valilik binasına giderken pusuya düşürülerek şehit edilen Ali Gaffar Okkan’ın da en büyük hayali ise Uğur Mumcu suikastını aydınlatmaktı.
Diyarbakır başta olmak üzere bölgede ve İstanbul’da yapılan Hizbullah operasyonlarında önemli rol üstenen Okkan, o dönem kendisini ziyaret eden gazetecilere, “Bu meslekteki en büyük hayalim rahmetli Uğur Mumcu suikastını çözmektir. Mumcu suikastında kullanılan patlayıcı düzeneği ve düzenekte kullanılan patlayıcı ile malzemelere Batman’da bir saldırıda rastladık. Eğer bu işi çözersem o zaman gözüm arkada kalmaz” diyordu.
Gazeteci Burak Ersemiz bu suikastten yıllar sonra çok önemli bir gerçeği yazdı. Ersemiz, Gaffar Okkan’ın ölümünden bir kaç gün önce Uğur Mumcu’nun kardeşi Ceyhan Mumcu’yu aradığını ve 24 Ocak’ta çok önemli bilgiler vereceğini söylediğini belirterek; “Yaptığım araştırmalarda Gaffar Okkan, Ceyhan Mumcu’ya Diyarbakır’da bir tören yapılacağını ilk defa ölümünden sonra Uğur Mumcu’nun anılacağını kendisinin de bir konuşma yapacağını belirtmiş. Ceyhan Mumcu da o dönem Diyarbakır Devlet Tiyatrosu’nda görevli Fatma Hanım’a söz konusu konuşmanın bir metnini gönderiyor.
Gaffar Okkan olay günü Fatma Hanım’ı arıyor ve ‘hazır mı her şey’ diye soruyor. Fatma Hanım ’’Evet Müdürüm her şey hazır sizi bekliyoruz’’ cevabını verince şehitlikteki makamdan ayrılıp Devlet Tiyatrosu’na gitmek için talimat veriyor. Ve 100 metre sonra suikaste uğruyor.
Ceyhan Mumcu’nun anlattığına göre suikasttan birkaç ay sonra Gaffar Okkan’ın eşi Zerrin Okkan UMAG’ı ziyaret ediyor. Yanında bir emniyet müdürü tanıdığı da var.
‘TÜM TELEVİZYONLAR BENDEN BAHSEDECEK…’
Bu görüşmede Zerrin Hanım, eşinin o gün çok heyecanlı olduğunu söylüyor ve kendisine akşam çok önemli bir açıklama yapacağını, şaşırmaması gerektiğini belirtiyor ve ekliyor ‘Tüm televizyonlar benden bahsedecek’ Evet, o akşam tüm televizyonlar ondan bahsetti ancak onun planladığı gibi değildi…”
‘AJANLAR ORDUSU’ DİYEREK FETÖ’YÜ MÜ İŞARET ETTİ
Gaffar Okkan’a göre Mumcu’nun öldürülmesiyle ilgili talimat başka bir ülkenin ajanları tarafından verilmişti. Tetikçiler de suikasti gerçekleştirmişti. Okkan'ın sık sık 'Ajanlar Ordusu' tabirini kullanarak FETÖ'yü işaret ettiği belirtiliyordu.
Gazeteci Burak Ersemiz 2001 yılındaki yazısında ‘Dikkat ediyorum Gaffar Okkan Hizbullah operasyonlarını yöneten önemli bir isim olmasına rağmen anlatırken Hizbullah adını kullanmıyor “tetikçiler” diyor… Gaffar Okkan’a diyorum ki “İran’mı…’’ “Hayır’’ diyor. “Daha dost bir ülke”… ’’Bunlar’’ diyor ’’ajanlar ordusu.. Terör örgütü filan değil, aynı PKK gibi maşa bunlar başka bir ülkenin ajanları. Ve yaptıkları her eylemi Devletin üzerine bırakmak gibi bir amaçları var.” İfadelerini kullanmıştı.
İşte gazeteci Burak Ersemiz’in Gaffar Okkan Suikasti’nde Uğur Mumcu izleri üzerine 5 Ekim 2001 günü yazılmış o yazısının tamamı:
“Gece Diyarbakır’da kaldığım otelin penceresinden dışarıya bakıyorum. Ve eskiyi hatırlıyorum. Camdan bakmak mı… Ne diyorsunuz, tek kurşunda size bakardı o zamanlar… O kurşunun adres sormadığı ve balistikten bir medet ummadığınız zamanlardı. Şimdi ise camı açabiliyorum ve bir sigara içimi gibi eskisine göre lüks bir zaman dilimi orada kalabiliyorum. Karşıdan askeri havalimanından kalkan askeri helikopterlerin sesi pkk’nın onca darbeye rağmen hala nasıl ayakta kalabildiğini düşünmeme neden oluyor. Ve gecenin yarısından sonra yeni günün sabahında artık tehlikesiz olan sokaklarda yürüyüp arkadaşlarla ciğer yemek istemiyorum.. Uyku ağır basıyor. Camın önündeki koltuğa çöküyorum.. Rahmetli Gaffar Okkan ile yaptığımız bazı görüşmeleri aklıma getiriyorum…
Bir gece yoğun geçen bir günün ardından uyuya kalmışım… Kuvvetli bir şekilde vurulan otel odasının kapısından gelen gürültüyle uyanıyorum.. Kapıda emniyet müdürü Gaffar Okkan’ın korumaları Sabri Kün ile Atilla Durmuş karşımda ’’Hadi’’ diyorlar ’’Müdürümle görüşmek istemişsin şimdi rahatladı seni ve Alper’i bekliyor’’.. ’’Abi’’ diyorum ’’Umarım çay ocağı kapalıdır yoksa yandık sabaha kadar çay üstüne çay’’… Atilla şöyle bir gülüyor ’’Bozo’’ diyor (Gaffar Okkan’ın bana taktığı isim Kürtçe sarı demek) ’’Dünyanın tek üç vardiyalı çay ocağı bizde biliyorsun hadi bende talcid var diyor’’… Doğru Gaffar Müdür bi çaysız birde Hizbullah’sız yaşayamıyor. Alper’i de odasından alıp saat 03.00 gibi Şehitlik’te ki makama doğru yol alıyoruz..
Defalarca geçtiğimiz yol burası, Gaffar Okkan en çok buradaki makamını kullanıyor. ’’Şehitler bana güç veriyor. Onların yanında olunca daha iyi görüyorum her şeyi. Burası benim evim’’ diyor. Şehitlik yanındaki makamın yan kapısından içeri girerken nöbetçi polisler bizi görüp gülüyorlar mevcutlu getirilir gibiyiz.. Az öncede Diyarbakırspor’un oyuncuları çıkmış yanından, fırçayı yemişler.
Makama doğru çıkarken ilk kattaki kriminal polis labarotuarının yanından geçiyoruz. Bu saatte hummalı bir çalışma var. Hemen anlıyoruz ki Hizbullah’ın dün gece Mardin’de bulunan silah deposun da ele geçirilen silahlar balistik incelemede. Kırmızı halıda iz bırakmadan yürümeye çalışıyoruz. Tam bu sırada önümüze bir futbol topu düşüyor.. Gecenin bu saatinde toptan sonra karşımıza çıkan çocuk Diyarbakırspor’un gelecekteki santroforu Ali Can. Gaffar Müdürün biricik oğlu Ali Can.. Sporcular geç geldiği için uykusuz kalmış. Özel kalem Müdürü Mehmet Kamalı onu koruma Selehattin Baysoy ve Mehmet Sepetçi ile eve gönderiyor.. Ali Can evlat sık sık Gaffar Müdür’ün kendisiyle birlikte şehit olan korumaları ile tek kale ’’halı saha’’ maçı yapıyor. Müdürüyette, kırmızı protokol halısının üzerinde iki kez de kaleye ben geçmiştim. Yedik golleri tabi ki.
Özel kalemde bekliyoruz Mehmet Kamalı geliyor Mehmet Sepetçi ve Selehattin Baysoy o arada anons ediyor. ’’33.10 malum adrese intikal etti. Merkeze dönüyoruz’’ 33.10 Gaffar Okkan’ın telsiz kodu ve tabi ki Ali Can’ın da… Kamalı keyifsiz.. ’’yahu diyor çocuğun bu saatte işi ne” Ama ekliyor “evladım babasını da başka türlü göremiyor ki sporcular baheneydi babasının kucağından inmedi evladım’’
Mehmet ağabey birden normale dönüyor ve ’’erkencisiniz bugün’’ diyor her zamanki esprili bakışıyla ve ekliyor ’’kahvaltıya daha var erken geldiniz bi günde normal saatte gelin…’’
Mehmet ağbi 24 saat Gaffar Okkan’ın yanında. Özel kalem müdürü. Günde dört saat uyku yetiyor onlara. ’’Geçin oturun çay söyleyim size’’ dedikten sonra ’’bekleyin yanımda birazdan alacağım içeri’’ diyor ama gidin der gibi. ’’Yandık desenize sabah altıyı bulursunuz.’’ Mehmet Ağbi derdi ki ’’mezara da beraber gideceğiz herhalde..’’ Ve kapıdan Gaffar müdürün sesi duyuluyor. ’’Oooo Bozo gelmeseydiniz Alper Ertem’i bilirdim ama sende mi dansöz oldun. Nerede kaldınız..’’ Biz içeri giriyoruz O sesleniyor ’’Mehmet çaylar gelsin.. Bozo’yu atlamayın sakın yerim hepinizi…Şike yapmayın Bozo’ya çay yerine kuş burnu getiriyorsunuz.. Hizbullah’ı dağıttım, sizin örgütlenmeniz vız gelir.. Çay getirin oğlum çay… Burası benim makamım burada delikanlı gibi çay içilir…’’ O gün çok neşeli her gece yanındayız, belki ama bugün bir farklı. Ofis’ten nöbetçi tatlıcıdan aldığımız Müdür Tatlısı hemen bitiyor.. Çaylar çaylar çaylar…
Başka bir gece saatlerce konuşuyoruz bizimle paylaşmak istediği bir şey var anlıyoruz ama önce Diyarbakırspor’un bir maçını izlettiriyor videodan.. Sonra gülerek diyor ki ’’Yine attım fırçayı alayına biz burada Hizbullah’la savaşıyoruz onlar Hizbulspor’a yeniliyor.’’ anlıyorum ki maç 28 Şubat’tan sonra yayınlanan ’’Yeşil Sermaye Listesi’’ içinde yayınlanan bir şirket destekli takımla oynanmış.
Bir başka buluşmada Diyarbakır’a gelmesinden sonra Spor Salonunda polislere hitaben kan ter içinde kalarak yaptığı o konuşmasını izliyoruz birlikte, bir vhs kasetten.. Polislere diyor ki ’’Ben sizleri yer altından çıkarttım. Diyarbakır’a geldiğimde yer altında yaşıyordunuz. Sokaklar PKK’nın, Hizbullah’ın kontrolündeydi.. Siz sokağa çıkınca onlar gitti, şimdi sokaklar bizim. Halkta bizim. Polis halkın arasında olursa terör halka yaklaşamaz. Saklanmak için mi polis oldunuz. Ölümden korkuyorsanız gidin başka bir iş yapın. Gitmek isteyeni, istediği yer ben göndereceğim. Torpil benden. Kalanlar ise polislik yapacak.. Neymiş ben komünistmişim, sizi vurulun diye sokaklara çıkartmışım.. Arkadaşlar bunları söyleyenleri biliyorum, çünkü bozulan tezgahları bildiğim gibi tezgahtarları da biliyorum. Onlar da kendilerini bilir. Artık Diyarbakır’da devlet olacak. Ve onu bizler temsil ediyoruz. Söz veriyorum gitmek isteyeni Bodrum’a, Alanya’ya ben torpil yapıp göndereceğim. Kalanlarla çalışacağım ve Diyarbakır Halkına polisi sevdireceğim. Terörü halkı yanımıza almadan durduramayız. Diyarbakır’ı kurtaran Türkiye’yi Kurtarır’’
Kaset çok uzun konuşurken koltuk altları ıslak.. Ter damlıyor ve sokaklar jandarma ve zabıtaya teslim Diyarbakır kadrosunun tamamı orada.. Kaseti durduruyor ve anlatıyor “Bu dedikodular babamın bile kulağına gitmiş, bir gün atlayıp gelmiş Diyarbakır’a, benim geldiğinden ve gittiğinden haberim yok. Aylar sonra beni ziyarete gelen bir akrabamız anlattı. Gidiyor Ulu Camiinin oraya öğle namazını kılıyor arkasından cemaatle sohbet ediyor, esnafı dolaşıyor, vatandaşlarla konuşuyor diyor ki ’Bu yeni müdür rüşvetçiymiş, ahlaksızmış, polisi ezer halka kötü davranırmış’ ama selamla karşılandığı her yerden kızgınlıkla uğurlanmış. Ona iyi insanlar hakkında iftira atma yaşından utan diyen bile olmuş. Sonra babam polislerle konuşmuş güzel şeylerin yanında bin türlü şikayet duymuş hakkımda. O zaman bunları anlattığı akrabamıza demiş ki ’işte o an anladım ki oğlum bana layık evlat, bir yöneticiyi halk seviyorsa işini doğru yapıyordur. Ona kızan personeli ise onu tanımadıkları için kızıyorlar eminim ki zamanla onu çok sevecek yanında yer alacaklar. Ya da çekip gidecekler bu ilden”
Bunları anlatırken gözleri buğlanıyor …
“Alper, Bozo ben babamın fırınlarında sattığı ekmeklerin parasıyla büyüdüm. Ben halkın son kuruşunu vererek aldığı ekmeğin parasıyla okudum müdür oldum. Şimdi benim o ekmeğe, o ekmeği alan halka yani, beni okutan insanlara ihanet etmem mümkün mü.. “
Birden gülümsüyor hadi diyor, Brezilya dizisini bırakalım ağlayacağız kendimize gelelim dünyaya dönelim, sonra sevgili arkadaşım Alper Ertem’e dönerek vhs kaseti gösterip ’’Alper oğlum benden iyi artist olur değil mi…’’ diyor…
Yine yoğun geçen operasyonları izledikten sonra makamda çay içiyoruz. Bu onu son gördüğümüz gün, gömlek cebinden küçük bir ses kaseti çıkarıyor.. Eski bir teyp kaseti bu. Havada sallıyor ’’Bu var ya bu Uğur Mumcu cinayetini çözecek kaset..’’ diyor ve cebine koyuyor.
İki gazeteci bin türlü takla atıyoruz karşısında sözler veriyoruz sırrı tutacağımıza, o da diyor ki “Belgelendireyim ilk haber sizin”. Yarım saat sonra ikna ediyoruz ve patlıyor ’’Ulan Alper ulan Bozo yine ikna ettiniz beni.. Hadi bir kısmını dinleyin bakalım ne anlayacaksanız… ’’
Mehmet ağabeyi çağırıyor.. Mehmet ağbi, makamdaki eski tip müzik setine kaseti takıyor.. Kasetteki ses Gaffar Müdürün söylediğine göre Beykoz’da çatışmada öldürülen Hizbullah Lideri Hüseyin Velioğlu’nun sesi. Örgüte gönderdiği bir talimat ve propaganda kaseti.. Gaffar Okkan’a göre iki suikastle ilgili konuşması bulunuyor ancak kürtçe ve arapça konuşuyor.. Bazı kelimelerin anlamları üzerinde takılmış. Birkaç dil bilimciden yardım istemiş. Takıldığı bazı cümleler var. Bu cümleler içinde geçen bazı kelimelerin söyleniş tarzına yani nüktesine göre değişik anlamları var. Örneğin ’yapmışlar’ anlamına gelen bir kelime ’bizimkiler yaptılar’ diye de yorumlanabiliyor.. Bu ve benzeri kelimeleri de çözdürünce Uğur Mumcu cinayetinin aydınlanacağını söylüyor.
KİM BU AJANLAR ORDUSU
Gaffar Okkan’a göre Mumcu’nun öldürülmesiyle ilgili talimat başka bir ülkenin ajanları tarafından verilmiş. Tetikçilerde suikasti gerçekleştirmiş. Dikkat ediyorum Okkan Hizbullah operasyonlarını yöneten önemli bir isim olmasına rağmen anlatırken Hizbullah adını kullanmıyor “tetikçiler” diyor…
Gaffar Okkan’a diyorum ki ’’İran’mı…’’. ’’Hayır’’ diyor. “Daha dost bir ülke”… ’’Bunlar’’ diyor ’’ajanlar ordusu.. Terör örgütü filan değil, aynı PKK gibi maşa bunlar başka bir ülkenin ajanları. Ve yaptıkları her eylemi Devletin üzerine bırakmak gibi bir amaçları var. Bence Uğur Mumcu suikasti ile Batman’da kafasına satırla vurularak öldürülen bir gencin suikasti arasında bir fark yok. Amaç aynı; devlet işledi.. Önce Devlete olan güvensizlik sağlanır. Sonra iki halk birbirine düşürülür. Kaos ortamı böyle gelişir.. Hepimiz bir oyunun içindeyiz.. Bunların her kurumda adamları var. Diyelim ki siz ülkenize hizmet ettiğinizi sanıyorsunuz ancak giriştiğiniz eylemin talimatı başka bir ülkeden.. Ya da yasadışı bir örgütün içinde bir hücresiniz talimat alıp yaptığınız eylem o örgüte mal olsa da aslında emri veren başka bir ülkenin örgüte sızmış ajanları… Zaten sonrada o eylemi yapanlar yok edilir ya kaybolur ya da ihbar edilerek çatışmada ölmesi sağlanır ya da bir kurumdaysa faili meçhule gider arabası kaza yapar, uçağı düşer, helikopteri düşer… İşte bu yüzden faili meçhulleri çözersek ülkeyi kurtarırız..’’
Gaffar Müdür o gün bir de Hüseyin Velioğlu’nun yanında taşıdığı ancak, o gün Beykoz’da ki aramada bulunamayan 2.5 milyon mark gibi bir paradan söz ediyor. Bu paranın Hizbullah lideri tarafından baskından birkaç gün önce evden başka bir yere nakil edildiğini düşünüyor. Zira Beykoz’da ki evin adresi ve Hüseyin Velioğlu’nun orada olduğu, Gaffar Okkan’ın bizzat katıldığı bir sorguda Diyarbakır’da çözülüyor. Sonra hemen İstanbul’a geliniyor ve İstanbul Polisi ile birlikte Beykoz’daki baskın gerçekleştiriliyor. Müdür bir de örgütün Adana ya da Gaziantep kırsalında bir kasasının gömülü olduğunu söylüyor. Hizbulah’ın kayıp paralarını da bulacağını söylüyor.
Sohbetlerimizden birisinde Hizbullah örgütünün çözülmesinde ve Beykoz’da ki evin ortaya çıkmasında büyük payı olan eski Hizbullah üyesi ve sorgucusu itirafçı Şaban Elaltuneri’de bir ara yanımıza gelip gidiyor.. Bir çay içiyor Gaffar Okkan ile on dakika kadar özel konuşuyorlar, sonra bizle bir selamlaşıp gidiyor…. Onun bir sohbetimizde bana ’’Allah korusun müdürüme bir şey olsa beni iki ay yaşatmazlar’’ dediğini hatırlıyorum.. Şaban yıllarca Hizbullah örgütünün sorgucusu olarak görev yapmış, hem Hizbullah’ın içindeki sözde ajanları hem de örgütün kaçırdığı birçok insanı sorgulayan kişi. Yakalanmasının ardından Gaffar Okkan günlerce onunla konuşuyor ve ikna ediyor, ardından itirafçı oluyor ve Gaffar Okkan ile omuz omuza görev yapıyor. Hizbullah ile ilgili tüm iddiaların en doğru bilgileri Hizbullah’ı Hüseyin Velioğlu’nu örgütün ilişkilerini örgütü kimin kurduğunu sonra kimlerin eline geçtiğini, en iyi bilen isim Şaban Elaltuneri.. Yakalanan Hizbullah üyelerini Gaffar Okkan ile birlikte sorguluyor. İş böyle olunca sorgularda inanılmaz başarı sağlanıyor. Konuşmayan çözülmeyen Hizbullah üyeleri sorgudan sonra göz bantları açılınca Şaban’ı karşılarında görünce eğer tanıyorlarsa hemen çözülüyorlar.. Ve Beykoz’daki eve, işte bu çözülmelerle ulaşılıyor. Son dakikaya kadar Gaffar Okkan kimseye bilgi vermiyor. Çünkü Hizbullah o zamanlar bir şekilde her yerde..
(O dönemlerde İstanbul’dan tanıdığım ve Diyarbakır’da görev yapan polisler, şehir girişlerindeki arama noktalarındaki nöbetlerini, geceleri belli bir saatten sonra Hizbullah’a bıraktıklarını anlatmışlardı. Buna neden olarak “Canımızı sokakta bulmadık, onlar bizim yerimize tutuyorlar nöbeti” demişlerdi…
( 90’lı yıllarda nöbetlerini gözümün önünde Hizbullah’a bırakıp gelen birkaç polisle, bir keresinde Diyarbakır ofis mahallesinde tekel bayilerinin arkasına kurulu ve gizli kapılarla girilen küçük meyhanelerde oturup sohbet etmiştik. Ardından gece nöbet tutup bu anı görüntülemeyi çok istedim ama o zamanın Diyarbakır’ını bilenler buna neden teşebbüs edemediğimi iyi anlarlar )
Gaffar Okkan sabah yanından ayrılmadan önce sözlerine şunları ekliyor ’’Bu parayı ve Uğur Mumcu cinayetini ortaya çıkarmadan ölmek bana haram.. Ben burada aslında bir tek Hizbullah ile değil bütün dünya ile savaşıyorum….’’
Gaffar Okkan bu sohbetten tam 6 gün sonra ’’evim’’ dediği şehitlik yakınında 5 polis memuru ile birlikte şehit edildi..
Özel kalem Müdürü Mehmet Kamalı, korumaları Sabri Kün, Mehmet Sepetçi, Atilla Durmuş ve Selahattin Baysoy..
Şaban Elaltuneri ise oğlu Mehmet ile birlikte İstanbul Esenler’de 25 Ağustos 2001 günü çapraz ateşle öldürüldü.. ’’İki ay’’ demişti ama tam 7 ay yaşayabilmişti senden sonra….
Ben onların Hizbullah tarafından öldürüldüklerine asla inanmadım… Derdin ya ’’Ben burada dünyaya karşı savaşıyorum’’ İşte seni o dünya öldürdü… Bence sen ölürken bu tezini de kanıtladın.. Zannediyorum Şehit olduğun gün o kaset cebindeydi… Çünkü ’’çözene kadar kalbimin üzerinde taşıyacağım ’’ demiştin..
Belki de bir kurşun onu parçaladı.. Çok aradım o iki kaseti. Herkese sordum yok dediler. Bilmiyoruz dediler. Mecburen ’’Malum görevden sarfinazar’’ edildim.
Kim bilir, belki de kurşun sıkan eller aldı götürdü.. Ama merak etme ölüm sana haram olmadı Gaffar Okkan…
Senin mezarında 5 dakika durabildim. Beni hissetin biliyorum. Çok kalabalıktı.. Cebimde pet şişede sıcak tavşan kanı bir çay ve elimde boş çay bardağı vardı.. “Ölürsem beni çaysız bırakmayın’’ demiştin ya o gün sanki öleceğini o kadar hissediyordun ki, hep ölümden bahsetmiştin zaten.. İşte herkes gittikten sonra ben senin mezarına bir bardak sıcak çay bıraktım ve uzaklaştım..
Sen emniyetin Uğur Mumcu’suydun Gaffar Okkan .. Ve Uğur Mumcu’nun katledildiği gün 24 Ocak 1993, senin katledildiğin gün ise 24 Ocak 2001’di..
Çok isterdim buraya beraber bir fotoğrafımızı koymayı, ama hiç vakit olmadı ki hatıra toplamaya.. Zaten bir keresinde de sen “Bozo İstanbul’da çekiliriz bekle biraz’’ demiştin..
Demlikten yükselen buhar sanki camın yüzeyinde sana bir gözyaşı… Biz hala oteldeyiz ama sen evindesin görüşmek üzere.. 05.10.2001 Burak Ersemiz"
ÇOK ÖNEMLİ BİLGİ
Bu yazıyı yazmamın ardından seneler geçti ve sonradan yaptığım araştırmalarda Gaffar Okkan’ın, ölümünden bir kaç gün önce Ceyhan Mumcu’yu aradığını öğrendim. Bu aramada kendisinden Umut Davası sırasında aile adına yapılan yazılı açıklamanın metnini istemiş.
Gaffar Okkan, Ceyhan Mumcu’ya Diyarbakır’da bir tören yapılacağını ilk defa ölümünden sonra Uğur Mumcu’nun anılacağını kendisinin de bir konuşma yapacağını belirtmiş. Ceyhan Mumcu da o dönem Diyarbakır Devlet Tiyatrosu’nda görevli Fatma Hanım’a söz konusu konuşmanın bir metnini gönderiyor.
Gaffar Okkan olay günü Fatma Hanım’ı arıyor ve ’’hazır mı her şey ’’ diye soruyor. Fatma Hanım ’’Evet Müdürüm her sey hazır sizi bekliyoruz’’ cevabını verince Şehitlik’teki makamdan ayrılıp Devlet Tiyatrosu’na gitmek için talimat veriyor.
Ve 100 metre sonra suikaste uğruyor. Ceyhan Mumcu’nun iddiasına göre suıkastten birkaç ay sonra eşi Zerrin Okkan UMAG’ı ziyaret ediyor. Yanında bir emniyet müdürü tanıdığı da var.
Bu görüşmede Zerrin Hanım, eşinin o gün çok heyecanlı olduğunu söylüyor ve kendisine akşam çok önemli bir açıklama yapacağını, şaşırmaması gerektiğini belirtiyor ve ekliyor ’’Tüm televizyonlar benden bahsedecek’’! Evet, o akşam tüm televizyonlar ondan bahsetti ancak onun planladığı gibi değil…. Burak Ersemiz 24 Ocak 2009"
diyarbakır, suikast, uğur mumcu, gaffar okan