Murat Ağırel: SBK'dan Maaş Alan 12 Gazeteci Konusunda Israrlı
19 Haziran 2021 10:42
Yeniçağ yazarı Murat Ağırel, Sedat Peker’in hakkında iddialarda bulunduğu Sezgin Baran Korkmaz'ın sonradan yalanladığı söz konusu “ses kaydında 12 gazetecinin isimlerini verdiği” iddiası için bugünkü yazısında, “Ben kaynağıma güveniyorum” dedi
İşte Murat Ağırel'in bugünkü "Varsayım ile gerçekler yer değiştiremez..." başlıklı yazısı;
Telefonum çaldı.
Arayan savcılık kalemi ifade vermem gerekiyormuş.
Konu nedir? Ne için ifade vereceğiz?
Belli değil. Avukatım ile düşüyoruz yine adliye yollarına...
Varınca konuyu öğreniyoruz. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın çocuklarına burs verdiği iddia edilen Ramsey'in sahibi Remzi Gür şikayetçi olmuş. Sebebi ise Sabah gazetesini kaynak göstererek haberde yalan olduğunu iddia ettiği bir bilgiyi yazmış olmam.
Sabah gazetesine bir tekzip var mı, yok. Yazı da halen yayında... Savcıya belgeleri teslim ediyorum ve kamunun milyonlarca TL zarara uğradığını, benim asıl derdimin bu olduğunu anlatıyorum ama ses yok.
Sonuç olarak bana dava açıldı.
Artık bu ifade verme işleri bir gazeteci için rutine biniyor. Çünkü daha sonra da Kanal İstanbul güzergâhından yüz binlerce metrekare arazi alan Süleyman Çetinsaya şikayetçi olmuş. Yazımda FETÖ çatı örgütlenmesindeki TUSKON üyeliğinden bahsettiğim için beni iftira ile suçlamış. Ben de TUSKON iddianamesi eklerinde yer alan ve valiliğe sunulan genel kurul kararlarını gösterdim. Belge yani hepsi... Dava açılacaktır muhtemelen ve yargılanacağız.
Bu örnekleri neden verdim?
Anlatayım.
Biz gazeteciler ile ilgili en küçük şikâyette hemen dava açma yolunu seçen değerli savcılarımız, aylardır basında yer alan haberler konusunda neden suskun?
Bir savcı neden bu konuda dava açmaz?
Anlıyorum biz konforlu alanız. Nasıl olsa sırtımızı dayadığımız bir siyasi, milletvekili, bakan yok. En kolay bize dava açılır. Şikâyet eden kişi kırılmaması için ellerinden geleni yapan değerli savcılarımız suç örgütü liderinin itiraf ve iddialarına neden bir dava açmaz?
İddialar öyle böyle değil. Otele çökmeler, para verilen siyasiler, öldürülen gazeteciler, aracılık için istenen 10 milyon Euro'lar, türlü yolsuzluk itirafları maaşa bağlanan gazeteciler...
Maaşa bağlanan gazeteciler deyince bir açıklama yapmam gerek.
Halk TV'de katıldığım bir programda gelen soru üzerine, güvendiğim bir kaynağımdan aldığım bilgiden bahsettim. Sezgin Baran Korkmaz, Veyis Ateş ile yaptığı on iki dakikalık telefon görüşmesini kayıt altına almış. Bu konuşmayı üç parçaya bölerek bazı kişilere dinletmiş. Konuşmada bazı gazetecilerin isimleri verilerek on iki gazetecinin varlığından bahsedilmiş. Bu konu hakkında bir suç duyurusu ve sonrasında basın açıklaması yapacağını söylemiş.
Ben kaynağıma güveniyorum. Ancak Sezgin Baran Korkmaz meslektaşlarım ile yaptığı görüşmelerde bunu reddetmiş hatta neredeyse ses kaydının olmadığından bahsetmiş. Görünen o ki. Sezgin Baran Korkmaz dönüş için birileri ile pazarlık halinde ve bu süreci yönetmeye çalışıyor. Kendisi ile röportaj yapmak istediğimizi belirttim ancak olumsuz yanıt verdi. Çok açık söyleyeyim. Ben kendisini dürüst biri olarak görmüyorum. Elindeki yalan yanlış bilgileri koz olarak geri dönebilmek için kullanıyor.
Asıl mesele ise konuşulan 10 milyon Euro kim için isteniyor?
Ankara'da bulunan ekip kim?
Yargı mensupları mı?
Siyasetçiler mi?
Bürokratlar mı?
Bu açığa çıkmadığı müddetçe tüm kurumlar ve kişiler şaibe altında kalır. Buna kimsenin hakkı yok.
Sezgin Baran Korkmaz madem kendisine haksızlık yapıldığını düşünüyor. Neden Türk mahkemelerine güvenip yargılanmıyor. Biz gazeteciler kumpaslara uğrayıp yargılanmadık mı? Gerçek ve adalet eninde sonunda bizi buluyor.
Açıkçası hayatım boyunca bu sermayedarlara, para babalarına güvenmedim. Hele mafyaya hiç güvenmedim. Kendisine "gazeteci" diyen diğer iş birlikçiler gibi sırtımı hiçbir zaman güce yaslamadım.
Bu şekilde çalışan bir avuç gazeteciyiz. Açıkçası bu ortaya atılan iddialar da midemi bulandırdığı için bu satırları kaleme alıyorum.
Bizim tek gücümüz gerçeğin kendisiyken ortalığa bu kadar pisliğin yayılması, biz bu kadar mücadele ederken, yargılanırken, hapis yatarken, halk yoksulluk çekmesin diye hortumlanan paraları tokat gibi gün yüzüne çıkarırken şimdi tutup medyanın bu halini seyretmek içimi acıtıyor.
Tabii ki haber yapılacak, taraflardan demeçler alınacak muhtemeldir ki iş yargıya da taşınacak fakat gazeteciler olarak bu pislik rüzgârına kapılmamak için arada bir es verip bir iki adım geri çekilmemiz gerekiyor.
Fakat gördüm ki iddialar doğru olduğu kadar bazı yalanlar da var.
Cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde görülmemiş kadar siyaset-mafya-medya ilişkileriyle rezillikler ortaya çıkıyor.
Bu olayların ardından aklıma Uğur Mumcu geldi.
Mafya ve siyasetin iç içe geçtiği dönemde yine benzer isimlerin içerisinde yer aldığı bir cenderede öldürüldü.
"Papa-Mafya-Ağca" kitabında şu satırları kaleme almıştı:
"Hukuk kanıt arar, romancı varsayım üretir, gazeteci gerçekleri arar. Varsayım ile gerçekler yer değiştiremez..."
Eninde sonunda bu işi yine gerçek gazeteciler çözecek.
Mesleğin onuru yine el ele, gerçek gazeteciler kurtaracak...