Kılıçdaroğlu salgın sürecinde evde nasıl vakit geçirdiğini anlattı
06 Haziran 2020 10:49
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını sürecinde evde nasıl vakit geçirdiğini anlattı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, tüm dünyayı etkisi altına alan yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının etkileriyle ilgili olarak açıklamalarda bulundu. Sözcü Gazetesi Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk'e konuşan Kılıçdaroğlu, sözlerine "Pandeminin düşünmemiz için, hayatı, siyaseti sorgulamamız için aslında bize büyük bir fırsat verdiği kanısındayım. Nedeni de şu, bazen günlük yaşamın yoğunluğu içinde hayatı ve siyaseti sağlıklı sorgulayamıyoruz" diye başladı.
Kılıçdaroğlu, bu süreçte evde nasıl vakit geçirdiğini de anlattığı açıklamalarına şöyle devam etti:
"Ön yargılarımızdan kurtulamıyoruz. Ancak ön yargılarımızdan arınıp şu soruyu sormalıyız: Türkiye'de siyaset kurumunun söylemleri ile ülke gerçekleri neden birbirinden farklı? Sandığa gidip oy veriyorsak, ülkenin yönetiminde söz sahibi oluyorsak, bunu sorgulamamız gerekir.
'5 maske bile dağıtamadı'
Tamam, evimize çekildik, kararname çıktı ‘iş yerinizi kapatın' dediler, gayet güzel, sonuçta insan sağlığı her şeyin üzerinde… Peki, iş yerini kapatan insanların karşılaştığı ‘gelirsizlik' gerçeği nasıl aşılacak? İşçileri evine gönderdi, kapıya da kilidi vurdu diyelim.
Bu kişi iş yerinin, evinin kirasını nasıl ödeyecek? Daha elektrik, su, doğal gaz parası var. Günlük gelir elde edenler var, onlar hayatını nasıl sürdürecek? Siyaseti bu bağlamda da sorgulamamız gerekiyor. Bir vatandaş şunu söylüyor: ‘Ben devlete 40 yıldır vergi ödüyorum, devlet bana 40 gün bakamadı.' Devlet 'İş yerini kapat, evinde otur' diyorsa, o kişiye bakmak zorunda. Ama bakamadı, 40 gün bile bakamadı. 5 maske bile dağıtılamadı…
'Eğer bunu yapamıyorsa kredi borcunun faizini üstlenmesi gerekliydi'
Kovid-19 süreci bir toplumsal dayanışma sürecini de başlatabilirdi. Devletin, ‘sosyal devlet' yönünü ön plana çıkarması ve hiç kimseyi mağdur etmemesi, iş yeri kapananın kirasını ödemesi, elektriğini, suyunu ödemesi, işsiz kalan kişiye en azından asgari ücret üzerinden aylık vermesi, eğer bunu yapamıyorsa kredi borcunun faizini üstlenmesi gerekliydi. Bunlar yapılabilirdi.
'Devlet yardım yapacağı yerde, vatandaştan yardım istedi'
Pandemi sürecinde, hiçbir ülke bizdeki gibi IBAN numarası vermedi kendi vatandaşına, ‘Gel bize yardım et' diye. Devlet yardım yapacağı yerde, vatandaştan yardım istedi. Nasıl oluyor da en fakir ülke bile el-avuç açmadan, IBAN numarası vermeden kendi vatandaşına yardım yaptı? Zengin ve güçlü Türkiye'nin kaynakları nereye gitti, nasıl harcandı?
'Belediye başkanlarımız tarih yazdı'
Salgın henüz Çin'de iken başlattığımız hazırlıkları, hastalığın Türkiye'ye ulaşması ile sahaya indirdik. Önceliği yoksul ailelere ve 65 yaş üstü vatandaşlarımıza verdik, hızla ihtiyaçlarını karşıladık. Bizim Ankara'dan verdiğimiz talimatlar, çizdiğimiz yol haritası harfiyen yerine geldi.
Belediye başkanlarımız, tüm çalışanları ile birlikte bu süreçte gerçekten de bir tarih yazdılar, olağanüstü çaba harcadılar. Bizim bir ilkemiz var, o da şu: ‘CHP'li belediyelerin olduğu yerlerde, hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek.' Belediyelerimiz bunu başardı, sosyal devletin, sosyal belediyeciliğin ne olduğunu halka gösterdiler.
Bakın 1 Haziran itibarıyla ayni yardım yapılan kişi sayısı 5 milyon 259 bin 667. Nakdi yardım yapılan ailelerin sayısı ise 290 bin 976. Burada önemli noktalardan biri de şu, yardım alan aileleri kimse bilmez. Çünkü inancımız, kültürümüz, ahlakımız gereği sağ elin verdiğini sol el görmez, kimsenin yoksulluğu ifşa edilmez.
'Nazım'ın destanını ilk baskısından bir kez daha okudum'
Kılıçdaroğlu, salgın sürecinde evde nasıl vakit geçirdiğini anlattı:
Bu süreçte televizyondan ve internetten çok sayıda film izledim. TRT 2'de ‘Ağ' isminde bir Güney Kore filmi vardı, gerçekten etkileyici bir hikayeydi. Kitaplara da vakit ayırma imkanı buldum.
Caner Taşpınar'ın ‘Damat', Toygun Atilla'nın ‘İfşa', Prof. Dr. Ahmet Akbulut'un ‘Sahabe Dönemi İktidar Kavgası' ve Lesley Hazleton'ın ‘İlk Müslüman' kitaplarını okudum. Nazım Hikmet şiirlerine ara sıra tekrar göz gezdiririm.
Bir arkadaşım, ‘Kurtuluş Savaşı Destanı'nın, Yön Yayınları'na ait 1965'teki ilk baskısını vermişti, onu da bu vesileyle okudum. Gençliğimde daha farklı bir baskısını okumuştum. Heyecan vericiydi."