İbrahim Uslu: İktidar Çaresiz, Artık Gidiyor
17 Ocak 2022 08:14
Kılıçdaroğlu’nun danışmanı, kamuoyu araştırmacısı ve siyasal iletişimci İbrahim Uslu, belirlemelerini anlattı.
Siyasal iletişimci ve kamuoyu araştırmacısı İbrahim Uslu, gelinen noktada AKP’nin seçime kadar yurttaş memnuniyeti yaratacak şekilde ekonomiyi düzeltme şansının olmadığını, ulusal ve uluslararası ekonomik beklentilerin bu olanağı hemen hemen olanaksızlaştırdığını söyledi. İktidarın “bu çaresizliği” gördüğünü, artık yaptıklarından yola çıkarak yapacaklarını anlatmak yerine, muhalefeti şeytanlaştırarak oy tabanını korumaya çalıştığını belirten Uslu, 2015’ten sonra yaşanan oy kayıplarının artık AKP’yi kaybetme noktasına getirdiğini dile getirdi. Uslu, başkanlık sistemine yurttaş desteğinin bazı araştırmalarda yüzde 30’lu seviyelere düştüğünü, ABD’de faizlerin artma beklentisinin Türkiye ve benzer ülkeleri ekonomik açıdan çok zorlayacağını kaydetti.
Uslu, toplum eğilimlerine ilişkin Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.
- Siyasal iletişimci ve kamuoyu araştırmacısı gözüyle bakarsanız, Tayyip Bey bir erken seçim kararı alabilecek durumda mı, normal süre içinde ekonomiyi düzeltme şansı var mı?
Uslu: Ben ikisine de “hayır” cevabı veririm elimizdeki verilere bakarak değerlendirdiğimde, ki mütemadiyen bunu da yapıyoruz. Şimdi birincisi, ekonominin yapısal sorunları var. Sayın Cumhurbaşkanı, Berat Albayrak görevden ayrıldıktan sonraki ilk grup toplantısında bir yön haritasından bahsetti. “Ekonomide belli sorunlar var, bunun farkındayız, çözüm yollarını da biliyoruz” demişti ve rasyonel ekonomi yaklaşımlarının parametreleriyle bir yol haritası ortaya koydu: Yatırım güven ortamını iyileştireceğiz, ekonomiyi şeffaflaştıracağız, kurumları güçlendireceğiz. Sadece yapısal reformlarla bu sorunu çözemeyiz, bunun için hukuk devletini güçlendirmemiz gerektiğinin de bilincindeyiz, yabancı yatırımcılara her türlü hukuki güvenceyi vereceğiz. Fakat daha sonra bu reformlardan vazgeçti. Çünkü orada bir paradoksla karşı karşıya kalıyor Erdoğan. O yapısal reformları yaptığında, bu sefer bu yönetim anlayışı içerisinde iktidarını sürdüremiyor. Ya güçsüz kurumların ama güçlü liderin olduğu bir modelle yöneteceksiniz ülkeyi, ya da esas performansın kurumlar üzerinden gerçekleştiği modelle yöneteceksiniz. Bu çelişkiyi aşamadık. Bir süre sonra bu paradoksla karşı karşıya kaldı ve bildiğimiz modeli tercih etti. Tek başına liderin güçlü olduğu ve bütün gücü kontrol ettiği yönetim modeli içerisinde bu ekonomik sorunların çözülmesine imkân yok. Öyle olunca, nesnel analiz yapan ekonomist Türkiye’nin bu sorunları kısa sürede aşabileceğini düşünmüyor. 2014’ten bu yana Türkiye sürekli küçülüyor, yoksullaşıyor. Sorun yalnızca Türkiye’nin enflasyonu değil, bir de Amerika’nın enflasyonu var.
- Büyük sarsılma da o yüzden galiba…
Uslu: Aynen öyle… Bu yönetim anlayışının toplumsal maliyetini, bedelini ödüyoruz. Erdoğan’ın bu anlayıştan vazgeçeceğini zannetmiyorum. Çünkü kaybetmeyi göze aldım demektir.
- Memurlara ocak zammı henüz verilmeden temmuz zammı dile getirildi. Tayyip Bey yeni bir öykü yaratamıyor mu?
Uslu: Bence zaten uzun zamandır yeni bir öykü yaratamıyor. O yüzden popülist dili oransız kullanarak durumu idare etmeye çalışıyor. AKP, bütün avantajlarına ve MHP’yi yanına çekmiş olmasına rağmen 215’e kadar alabildiği oyu artık alamıyor. AKP artık rasyonel anlamda bir başarı hikâyesi üretemiyor. Bunu vatandaş memnuniyet seviyesinden görüyoruz. Vatandaşa, hükümete karne notu verin diyoruz, 1’den 10’a kadar… AKP’nin yüzde 50’lerde oy aldığı dönemlerde, kendi seçmeninden aldığı puan 7-8 arasındaydı. Bugün kendi seçmeninin notu 5-6’ya düştü. Tüm seçmenin hükümete notu 5-6 arasında olurdu, şimdi 3’e düşmüş durumda. Toplumun genelinden geçmez not alıyor, çocuk sınıfta kalıyor. Vatandaş memnuniyeti üretmeyi başaramıyor. Terörle mücadele gibi, salgın dönemi gibi 5’in üzerine çıkabiliyor. Ancak seçmen davranışlarını etkileyecek temel icraat alanlarının çoğunda geçmez not alıyor. Burayı değiştirmesi için yönetim anlayışını değiştirmesi gerekiyor ama Erdoğan tercih yaptı ve kurumları zayıflatıp lideri güçlendirecek yönetim anlayışına geçti. Ben Türkiye’de anlık fırsatı değerlendirecek bir seçim olacağını öngörmüyorum. Görünen o ki şartlar her gün biraz daha kötüye gidecek.
- Yani iktidarın yararına olacak bir süreci öngörmüyorsunuz…
Uslu: Öyle bir atmosfer oluşmayacak. Dolayısıyla erken seçimin tek koşulu var: O da artık koşulların yönetilemez hale gelmesi ve iktidarın ülkeyi yönetemediğini, yönetemeyeceğini görüp, erken seçimi zorunlu hissetmesi. Görünen o ki MHP de şu anki durumdan şikâyetçi değil, çok açık destek veriyor. Öyle olunca da ne siyasal faydacılık ne de “Biz ülkeyi kötü yönetiyoruz bu durumda daha fazla yol almamak lazım bu özelde erken seçime gitmek lazım” şeklinde bir kanaat da oluşmadı, ortaklar arasında. Öyle olunca erken seçim senaryosu benim için yok denecek kadar azaldı. Ekonominin düzelme olasılığı da çok mümkün görünmüyor, çünkü pansuman tedbirlerle gidermeye çalışıyoruz. Bütün partilere zamanında seçim olacakmış gibi hazırlık yapmalarını öneririm.
"AKP OY KAYBETMEZ DÜŞÜNCESİ YANLIŞ"
- Erdoğan’ı da tanıyan bir araştırmacı olarak, kalan sürede kendi seçmenini ikna edip, üzerine yeni seçmen ekleyebilir mi?
Uslu: Yok, aslında öyle bir hikâye zaten pek yazmadı. Benim gördüğüm yanlış, yaygın kanaatler var. AKP hiç oy kaybetmezmiş gibi düşünülüyor. Oysa ki daha önce defalarca oy kaybettiğini biz gözlemledik. Bir, 2009 yılında yerel seçimlerde. Biraz geri gidin, kapatma davası açıldı 2008 yılında, seçmenin duygusal bağının en yüksek olduğu atmosferdi. Dava kıl payı döndü, arkasından “one minute” olayı geldi. Dolayısıyla seçmenin duygusal sadakatinin en zirvede olduğu dönemdi. Fakat bir 2008 küresel krizi vardı. O seçimde tam 9 puan oy kaybetti. Ekonomi dışında hiçbir gerekçe yoktu. 7 Haziran 2015 seçimlerine giderken ekonomi iyi ama başka sorunlar yaşandı. Lider değişimi, parti içerisinde tartışmalar yaşandı. Bir de 4 bakanın Yüce Divan’a gitmesi, başkanlık talebi vardı Erdoğan’ın. Başbakan’la cumhurbaşkanı arasında fikir ayrılıkları vardı. AKP 7 Haziran seçimlerinde tam 10 puan kaybetti. Sonra Türkiye bir terör fırtınasına yakalandı ve siyaset biliminde “bayrak etrafında toplanma” etkisi denen bir olay yaşandı. Yani ulusal kriz anında toplumun güçlü hükümete kenetlenmesi durumu yaşandı. AKP yeniden, 4-5 ay sonra giden oylarını geri almayı başardı.
AKP, 2018 genel seçimlerinde siyasal faydacılıkla seçimi erkene aldı. 15 Temmuz yaşandı, yine bayrak etrafında toplanma gerçeleşti. Erdoğan’a muhalefet seçmeni bile güven duyuyordu. Üstüne MHP ile ittifak yaptı. Ondan 3 yıl önce AKP tek başına yüzde 50 oy alabilmişken, yüzde 53.7 oy aldı. Parlamento seçimlerinde yüzde 42,5 oy aldı, 7,5 oy kaybetti. Onun içine BBP’nin yüzde 1,5 oyunu da ekleyin. AKP 2015- 2018 Haziranı arasında 8.5-9 puan oy kaybetti. Bu nedenle AKP oy kaybeden bir parti. AKP bu gerçeği yerel seçimlerde hissetti. O arada Rahip Brunson krizi nedeniyle 2018 Ağustos’tan itibaren ekonomi dalgalanmaya başladı. 11 büyükşehri kaybetti MHP ile ittifaka rağmen.
- Bundan sonra kayıpları giderebilir mi?
Uslu: Yerel seçimlerden sonra artık oy kayıplarının başa bela olduğu anlaşıldı. Oy kayıplarını durdurmak için her yolu denediler aslında. Hatırlayın Erdoğan, “Türkiye ittifakı”ndan bahsetti. O gün tercih yapmak zorunda kaldı. Ya MHP ile yola devam ya da MHP’yi kaybedip Türkiye ittifakını deneyecekti. Türkiye ittifakını tercih etmedi. O günden itibaren AKP sürekli oy kaybediyor. Salgınla birlikte yine bayrak etrafında toplanma etkisi gerçekleşti. Süreç uzadıkça, insanlar alıştıkça siyasi davranışlar normale döndü. Bugün nesnel araştırmalarda AKP yüzde 30-32 bandında bir oya sahip. Cumhur İttifakı’nın yüzde 40 civarı oyu var. Dolayısıyla AKP’nin 2018’deki hedefi şu an gerçekleşmiyor. Bu oranla Cumhurbaşkanlığı’nı birinci turda kazanamıyor, parlamentoda çoğunluğu elde edemiyorsunuz. Seçime 1,5 yıl var ama ekonomik göstergeler vatandaşın mutluluğunun artacağı konusunda iktidara umut vermiyor.
- AKP iktidarının 20 yıldan sonra ilk kez tamamen kaybedeceğini mi öngörüyorsunuz?
Uslu: Evet, görünen o. Son 1 yıldır bu netleşti, son 6 aydır da yapısallaştı. AKP, ağustos ayından bu yana hiç yukarıya hareket edemiyor. Maaş zamlarının olumlu etki yapacağına dair bir atmosfer vardı. Fakat Erdoğan’ın daha şimdiden Temmuz ayındaki maaş vaadini dile getirmesi… Mesela asgari ücretle ilgili böyle bir şey demiyorlar çünkü asgari ücrette iyi bir şey yaptıklarını biliyorlar. Fakat memur ve emekli maaş zamlarına da o kadar kendileri de güvenmiyorlar. Seçmende kendilerine oy vermelerine ya da geri dönmelerine neden olacak bir memnuniyet yaratmadığının farkındalar. Ocak ayında daha o zamlı maaşı almamış insanlara “Biliyorum bu seni mutlu etmedi ama temmuzda ben seni mutlu etmeyi deneyeceğim” diyor. Tercümesi bu. Birikmiş çok büyük mutsuzluklar var, bir maaş zammıyla bunu da geri döndüremiyorsunuz. Gidişata bakarsanız daha uzun süreler Türkiye’nin bu enflasyonu tek rakamlı düzeye düşüremeyeceğimiz belli. ABD’de enflasyonun 1980’lerden bu tarafa rekor kırdı. ABD’nin faizi artırma olasılığı, yılsonunda beklenen şey. Bunlar bizim gibi ülkeleri etkiliyor. Çünkü döviz fiyatları artacak bizde fiyatlar artacak, enflasyonu düşürmek zorlaşacak. Yani iktidarın yönetemeyeceği uluslararası riskler de var. Dolayısıyla AKP’nin vatandaş memnuniyetini yükseltmesini mümkün görmüyorum. AKP’yi yönetenler de bunun farkında, gün geçtikçe dillerini sertleştiriyor, kutuplaşmayı tahrik ederek ve ötekini şeytanlaştırarak karşı tarafa oy hareketliliğniin önüne terörize, din düşmanlığı gibi psikolojik bariyerler kuruyor.
- Sertleşme sonuç getirir mi?
Uslu: Seçmeni yanınızda tutmanın 2 yolu var. Bir onu mutlu edeceksiniz. Yapamıyorsanız, “Karşı taraf çok kötü, bak onlar hain, din düşmanı, terör destekçisi” diyerek, seçmeni yanınızda tutmayı deneyeceksiniz. Çok fazla seçeneğiniz yok. Vatandaşı memnuniyet üzerinden yanınızda tutamıyorsanız geriye tek araç kalıyor. Onu ölçüsüzce kullanmaya başladı ve seçmenini buna ikna etmeye çalışıyor. İktidarlar, muhalefetin ne olduğunu tarif ederek oy artırmayı denemezler. Başarılarını artırır, dolayısıyla da onunla oy alır. Ama son birkaç yıldır artık kendini anlatmıyor. Bir iktidar bunu yapmaz, bu çaresizlik. Geçmişte başarılı olduğun için insanlar gelecekte sana oy vermiyorlar. Gelecekte de başarılı olacağına inandıkları zaman size oy veriyorlar. Bu ümidi veremiyor. “Ben önümüzdeki süreçte tıpkı geçmişteki gibi başarılı olacağım” diyemiyor. Yanlış bir strateji ama başka yolu yok, bunu AKP biliyor elbette çünkü geçmişte yüksek oy oranlarına ulaştığında muhalefeti çok başarılı bir biçimde kötülediği ya da seçmene muhalefetin iç yüzünü çok iyi anlattığı için o oy oranlarına ulaşmadı.
- Muhalefet ne yapıyor?
Uslu: Bir yandan iktidarın cilasını kaldırırken diğer yandan kendi vizyonunu, projelerini açıklıyorlar. İktidarın uyguladığı strateji, muhalefetin kullanması gereken strateji. O paradokstan kaynaklı bir mecburiyet bu ama sonuç alamıyor. Sadece geriye kalan yüzde 30-32’lik seçmek kitlesinin çözülmesini engellemeye çalışıyor. Ama herkes tencerenin götüremeyeceği iktidarın olmadığını biliyor. Önümüzdeki süreçte Türkiye’nin gereksiz gerilimler yaşayacak olmasının temel neden de yine Erdoğan’ın açmazı.
- Başkanlık sistemine yurttaş ilgisi nasıl?
Uslu: Uzun zamandır başkanlık sistemine destek yüzde 40’ın altına düştü. Bazı araştırmalarda yüzde 30’lara yaklaşıyor. İnsanlar bu sistemin başarı getirmediğinin farkında. Çünkü başkanlık sistemine temmuzda geçildi, ağustosta ekonomik kriz başladı. Son 3 yılı aşkın bir süredir biz ekonomik kriz altında yaşıyoruz ve orada vaatler çok yüksekti. “Siz bu kardeşinize yetkiyi verin, görün dolarla faizle nasıl uğraşılıyormuş” şeklinde. O beklenti karşılanamadı. Aslında AKP de bu sistemin beklediği sonuçlar doğurmadığını daha 2019 yılında gördü. İlk yılın sonunda Erdoğan bunu anons etti, “Sistemin aksayan yönleri için bir komisyon kurduk” diye. Çalışmalar yapıldı, raporlar kamuoyuna açıklanmadı ve hiçbir revizyon yapılmadı. Revizyonla giderilebilirdi fakat onu tercih etmedi AKP.