Erdoğan: Kucaklaşmaya hazırız ama...
04 Kasım 2015 15:35
Erdoğan, "Caddelere kanallar açılmasını muhtarlar olarak nasıl değerlendirirsiniz? Çıldırmaz mısınız?" diyerek hendek açılan şehirlerdeki belediyelere yüklendi. 1 Kasım seçimleri için de, "Bak hemen anında milletin iradesi tecelli etti, işi bitirdi" dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Aksaray'da 14'üncüsü gerçekleştirilen muhtarlar toplantısında konuştu. Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları şöyle:
Ocak ayından bu yana sürdürdüğümüz muhtarlar toplantımızın 14’üncüsünde bir aradayız. Ara vermeyeceğiz, devam… Yönetim organizasyonunun en tepesinde yer alan cumhurbaşkanımız ile bu yapının tabanını oluşturan muhtarlarımızla bağ ne kadar güçlü olursa Türkiye için o kadar hayırlı olur. Muhtarlarımızın görüşleri, değerlendirmeleri bizim için çok önemlidir.
Tabii bu durumdan rahatsızlık duyanların olduğunu da özellikle bilmenizi istiyorum. Bunları biliyorum, görüyorum. Osmanlı’nın son, Cumhuriyetin ilk dönemlerinde Abdullah Cevdet gibi sözde aydınlar, kendileri gibi düşünmedikleri için milletlerini sevmediklerini açıkça ifade etmekten çekinmiyorlardı. Bu milletin yerine başka ırk getirmek gibi ileri giden mankurtlara günümüzde de rastlıyoruz. Millete her türlü hakareti yapmayı kendilerine hak gören bu güruhun etki alanı hamd olsun giderek daralıyor. Biz tüm hayatımız boyunca halkımızla birlikte yürümeyi kendimize şiar edindik.
Geçtiğimiz Pazar günü tarihi bir seçim yaşadık ülkemizde. Öncelikle bu seçimde oyunu kullanarak ülkesinin ve kendisinin geleceği için tercihte bulunan tüm vatandaşlarıma teşekkür ediyorum. Katılımın yüksek olması milletimizin iradesine sahip çıkışının göstergesidir. Seçim sonuçlarının ülkemiz milletimiz ve bölgemiz için hayırlara vesile olmasını Allah’tan temelli ediyorum. Yeni seçilen veya bir kez daha seçilen vekillerimizi tebrik ediyorum. Meclis’te temsil edilen siyasi partilerimize başarılar diliyorum.
1 Kasım seçimleri, 7 Haziran seçimlerinin tekrarı mahiyetinde bir erken seçimdi. 7 Haziran seçimleri Türkiye’nin uzun yıllardır alışık olmadığı bir Meclis tablosu ortaya çıkardı. Türkiye 2002 Kasım ayından beri ilk defa, bir siyasi partinin tek başına hükümet kuramadığı tabloyla karşı karşıya kaldı. 7 Haziran seçimlerinin öncesinden başlayarak 1 Kasım’a kadar geçen süreçte, bir kısım partilerin ülkenin güven ortamını tehdit eden söylemlerini hep birlikte takip ettik. Sizler de izlediniz, ben de izledim. Açıkçası, Meclis’te temsil edilen siyasi partilerin çoğunun, 7 Haziran seçim sonuçlarını doğru değerlendiremediklerini gördük.
Yüzde 60’lık blok söylemiyle başlayan, rövanşist anlayışla tırmandıran söylemler Türkiye’yi zorlu bir imtihanla baş baka bıraktı. Masa başında tasarlanan suni ve hayata geçirilmesi mümkün olmayan siyaset mühendisliği projeleri partilere ve millete adeta dayatılmaya çalışıldı. Bölücü terör örgütü ve sırtını ona dayadığını açıkça ifade eden bir parti, Türkiye’yi yeniden kanın gözyaşının hakim olduğu günlere dönmek için var gücüyle çalıştı.
Siz muhtarlar olarak, sizin üstünüzde belediye başkanları olarak caddelerin, sokakların, kanal açılmak suretiyle yaşanılmaz hale getirilmesini nasıl değerlendirirsiniz? Muhtarlar olarak çılgına dönmez misiniz? Bu ihanet, bunlar ihanet şebekesi. Benim huzur içinde yaşayacağım sokağa belediye bir kanal açacaksa, bunu ya içme suyu kanalı olarak açar, ya atık su kanalı açar veyahut da TEDAŞ gibi altyapı için kanal açar, arkasından kapatırlar. Ama bunlar tam aksine, bunun için değil oralara güvenlik güçleri giremesin, vatandaş rahat hareket edemesin diye bu tür kanallar açıldı. Bunu belediyelerin iş makinalarıyla yaptılar. Kapatmayı neyle yaptılar? Hizmet alımı suretiyle kendi yandaşlarına iş verdiler, parayı da ora vasıtasıyla terör örgütüne aktardılar. Bütün bunlar takip ediliyor, içişleri bakanlığımız müfettişleriyle takip ediliyor. Gereği yapılacak bunların.
Paralel devlet adını verdiğimiz şer şebekesi, tüm imkanlarını Türkiye’nin kazanımlarına saldırmak için hareket etti. Kendilerini ülkemiz medyasının amiral gemisi olarak görenler de bölücü ve paralel örgütlerin bu ihanetine ortak oldular, destek verdiler. İş çevrelerinden bir grup da maalesef bu koroya katıldı. Burada toplantılar yapıyorum. Bir iş adamı şunu söyledi, güneydoğunun insanı. Ve 11 yıldır bekletilen bir yol işini almış. Aynen batıdaki gibi, bizim beton asfalt dediğimiz ki uzun yıllara sari dayanıklılığı olan, üstüne asfaltın atıldığı yol yapacak. 11 yıldır bu iş sürüyor. Ben dedi ihaleyi aldım orayı yapıyorum ve yanımda çalışanların hepsi oradaki iki tane ilçenin, benim kürt kardeşlerim onlar çalışıyor. Tehdit ediyorlar, şu kadar patronunuz para verecek, vergi verecek. Vermediği takdirde burası yakılır. Verilmediği için 20 adet iş makinası ve kamyonunu yakıyorlar. Şantiye şefinin de taksitle aldığı otomobili de yakıyorlar. Yahu bende kürdüm diyor, biz hayırlı bir iş yapıyoruz. Buralar kazalarla yaşadığımız yoldu, batıdaki yol yapıyoruz. Yapmayın etmeyin demesine rağmen onun da aracını yakıyorlar.
Bunun faturasını hükümete şahsıma kesmek gibi olağanüstü gayret içine girdiler. Ne dediler? Katil devlet, katil saray. Biz hizmetten başka bir şey düşünmedik. Bütün derdimiz bizim bu ülkede hizmet oldu. Biz bir şey söyledik. Bugün gelişmiş ülkelerde, batı dünyasında ne varsa, benim ülkemde de o olacak dedim. Ülkemde de batıda ne varsa doğuda da o olacak dedik.
Maalesef yalanın, iftiranın, kibrin, terbiyesizliğin, uzlaşmazlığın her çeşidinin sergilendiği bu karmaşık süreç milletimizi gerçekten çok rahatsız etti. Sadece içeride fitne ateşini körüklemekle yetinmediler, yurtdışında da kampanya organize ettiler. Bir yanda ülkemizi ziyaret eden Merkel’e 'gelme' çağrısı yaparken, öte yandan akademisyenleri, gazetecileri toplayıp bildiriler yayınlattılar. Onlar da bu işin aslı bu mu diye sorma nezaketini göstermediler. Yani Türkiye’yi tanımadan uzattıkları kağıda imza attılar. Türkiye’nin yaşadığı bu sıkıntılı durum karşısında, benim seyirci olmam, bir kenarda beklemem, sessiz kalmam düşünülemezdi. Hatta hatırlarsanız 10 Ağustos’tan önce ne demiştim? 'Alışılmış bir cumhurbaşkanı olmayacağım' demiştim. Benim tarafım bellidir. Bazıları diyor ki 'tarafsız olman lazım'. Tarafsız olmak hak konusundadır. Ama ben tarafım, kimden tarafım? Ben milletin tarafındayım.
Milletimin menfaati neyi gerektiriyorsa onu korumak zorundayım. Cumhurbaşkanı olarak Meclis çatısı altında bir koalisyon hükümeti kurulamaması üzerine, anayasanın bana verdiği yetkiye dayanarak Türkiye’yi yeniden seçime götürdüm. Şöyledir böyledir, "cumhurbaşkanı taraf tutuyor" bilmem ne falan. Ben muhtarlarımıza bir şey söyledim. Beştepe’nin yolunu bilmeyenlerle yola gidilir mi? Biz bugüne kadar tüm sorunlarımızın çözüm adresi olarak milleti, milli iradeyi gören bir anlayışa sahibiz. Çözümün içerde ve dışardaki güç odaklarında, terörde, kaosta değil millette aranmasını istedik. Bak hemen anında milletin iradesi tecelli etti, işi bitirdi.
Hamd olsun milletimiz bizi mahcup etmedi. Bir kez daha kendisine olan güvenimizi itimadımızı teyit etti. Biz milletin tercihlerine hep saygı gösterdik, bundan sonra da devam edeceğiz. Türkiye Gezi olaylarıyla ilk kıvılcımı çakılan, 17-25 Aralık darbe girişimiyle bir adım öteye taşınan, bölücü terörle daha da tırmandırılan zor bir dönemi artık geride bırakıyor. Tüm zamanımızı enerjimizi 2023 hedeflerimize, bölgedeki sorunların çözümüne, büyük ve güçlü yeni Türkiye vizyonumuza tekzif edeceğiz.
Uzlaşmaya varmak yerine kendi hesapları doğrultusunda hareket eden partilere, milletimiz bu politikaları onaylamadığını gösterdi. Tabii bu iş burada bitmedi, bitmez. Milletimiz 1 Kasım’da ben koalisyon istemiyorum mesajını verdi. Yine milletimiz, terör örgütlerinin yöntemlerini benimseyenlere bu yolun yanlış olduğunu ifade etti. Taşkınlıklara yönelenler milletimiz tarafından bir kez daha seçim sandığı marifetiyle ikaz edildi, uyarıldı. Bundan daha güzel yol olur mu? Silahlarla değil, yolları kazmakla değil.
'TEK MİLLET, TEK BAYRAK, TEK VATAN, TEK DEVLET...'
Ülkenin ve milletin geleceği için siyaset üretenlerle, yeni Türkiye’yi savunanlarla, eski Türkiye’nin söylemleriyle hareket edenler bu seçimde bir kez daha görülmüştür. Milletimiz teröre, terör örgütlerine, onlara sırtını dayayanlara, her türlü paralel yapıya ve bunlar karşısında gerekli dirayeti ortaya koyamayanlara mesajını açık şekilde ifade etmiştir. Milletimiz, yerli; yani siz ve milli duruş sergileyenlerin yanında yer aldığını göstermiştir. Her fırsatta tekrarladığımız bir şey var. Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet.
En batıdan en doğuya, en kuzeyden güneye 78 milyonuyla biz, Türkü, Kürdü, Arabı, Boşnağı, Romanı, Zazası kim varsa, 78 milyon biz tek milletiz. Bunu bir defa kabulleneceğiz ya. Birbirinizi de makam, mevki ırk bunun için sevmeyeceğiz, birbirimizi Allah için seveceğiz. Kimse beni cumhurbaşkanı olduğum için sevmesin, yada birisini çok parası var diye sevmesin, makam mevki için sevmesin. Hepimiz öleceğiz unutmayın. Bu kardeşiniz de ölecek. Ve bizi mezara gömdükleri gün kimse bu cumhurbaşkanıydı demeyecek. Hoca efendi er kişi niyetine diyecek ve defnedip gidecekler. Ama bu kubbede hoş bir sada bırakmışsak ne mutlu bize.
Ben Türküm de, ben Kürdüm de, Ben Arabım, Lazım de. Ama Romancılık yapma, Kürtçülük yapma, Türkçülük yapma. Mesele bu. Bunu yaptığımız zaman bölünürüz. Unutmayalım biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız.
Niye bizi bölüyorlar ya? Ne eksiğiniz vardı ya? Biz buralara hangi yatırımı yapmadık ya? Yani şu anda Güneydoğu'ya yaptığımız yatırım 260 katrilyon. Cumhuriyet tarihinde yok böyle bir yatırım.
Ama biz yapıyoruz, siz yakıyorsunuz, yıkıyorsunuz ya. Göreve geldiğimde 76 üniversitemiz vardı, şimdi 193 üniversite var ya. Bunları niye yaptık? Benim Hakkari’deki kardeşim fakirdir. Çocuğu üniversiteye gidecek, İstanbul’a, Ankara’ya, İzmir’e gönderemeyebilir. Yahu biz üniversiteyi onun ayağına götürelim…
Ama sen ayağına gelen üniversiteyi tararsan, bombalarla yıkmaya çalışırsan, oralardaki akademisyenleri tehdit edersen oraya biz profesör, doçent bile gönderemeyiz. Çünkü onların bir yerde can güvenliğini de sağlamak zorundayız. Ama bunlar işimizi zor kılıyor. Ben doğuda akademisyenlik yapan bu öğretim üyelerini de Mehmetçiklerimiz polisimiz nasıl kahramansa, ben akademisyenlerimizi de sağlık görevlilerimizi de öğretmenlerimizi ben ilimde vesaire birere vatansever kahraman olarak görüyorum ve böyle alkışlıyorum.
BU BEYLER BAYRAKLA SORUNUMUZ YOK DİYOR... EEEE?
Bu beyler 'bizim bayrakla sorunumuz yok' diyor. Eeee? Bayrağımızı gördüğü yerde kaçıyor. Ama bazen de göstermelik bunu yapıyor, 7 Haziran’da yaptıkları gibi. Kendileri işte, kendi tabutlarında oraya bir paçavra seriyorlar. Sonra diyor ki 'bayrakla sorunum yok'. E ne bu? İnanıyorum ki ben siz muhtarlar vasıtasıyla, milletim vasıtasıyla bu yanlışları inşallah düzelterek çok daha farklı aydınlık günlere beraber yürüyeceğiz.
Bak şu anda bütün güvenlik güçlerimiz, askerimiz, polisimiz hepsi bölgedeler. Dağ taş demiyorlar. Şehidimiz de oluyor. Peygamberlikten sonra en büyük makam olan oraya yürüyen kardeşlerimiz var. Biliyorum aileler bu noktada çok dertli. Ama şunu da bilmemiz lazım ki, o şehitlik makamı öyle bir makam ki o Allah için, vatan için yürüyenlerin kazandığı bir rütbe. Bu mücadeleyle inşallah onların da kanı yerde kalmayacak.
Tabii bir devlet içinde devlet olmaz, bizim tek devletimiz var. Türkiye Cumhuriyeti Devleti o kadar. Başka bir devlet olamaz.
Tabii 1 Kasım’ın en önemli mesajlarından biri de Türkiye’nin bir an önce yeni anayasa meselesi çözmesi gerektiğidir. Bunu millet bekliyor değil mi? Daha önceki yeni anayasa çalışmalarında, başbakandım o zaman ben diğer komisyonların oluştuğu gibi değil, biz sayımızın gerektiği kadar komisyon üyeliği istemiyoruz. Dört partinin dördü de üçer üye versin o çalışmayı yapalım. O zamanlar bizim sayımız 330’a yakındı, muhalefetin sayısı 220’ydi. Onlar 9 partimiz 3 üye ile temsil edildi.
Hepsi masadan kaçtı ve işi bitiremedik. Hatta belli mesafe alındı. Dedik bunları kanunlaştıralım, bunda da kaçtılar. Temenni ederim ki yeni dönemde bu yeni anayasa hazırlıklarına katkı vermekten çekinmezler, bunu beraber masaya oturmak suretiyle hallederler. Engellemenin peşinde olan partiler bu anlayışlarından vazgeçmelidir diye düşünüyorum. Engelleyici tavır içine giren herkes bunun hesabını da 4 sene sonra yapılacak seçimde yine verirler. Meclis’in fiilen çalışmaya başlamasıyla birlikte bu konunun partilerimiz tarafından ele alınacağına ve netice elde etmeye yönelik bir çalışma başlatılacağına inanıyorum.
Bunu dün başbakanımızın şahsımı ziyaretinde aramızda görüştük. Diğer muhalefet partileriyle bu görüşmeyi kendisi de yapacağını söylediler. Geçen dönem tartışma konusu olan tüm hususlar, yeni anayasa hazırlanması sürecinde görüşülür, konuşulur, milletin huzuruna getirilir. Bende cumhurbaşkanı olarak üzerime düşen neyse, hiç gecikmeden desteğini verir, bir an önce milletimizin uygulamasına sunulmasını ben de isterim. Burada da kişisel fikirlerimiz saklı kalmak kaydıyla, Meclis’in iradesine saygı göstermek hepimizin görevidir.
BU MAKAMA HAKARET EDEMEZSİN
Benim 78 milyonla derdim yok. Ama bir şeyi unutmayalım. 78 milyon şu makamı kendi makamı olarak kabullenmek durumundadır. Burası cumhurun makamı. Tayyip Erdoğan’ı seversin, sevmezsin. Benim bununla da derdim yok. Ama buraya hakaret edemezsin. Buraya katil diyemezsin. Bugün ay yıldızlı al bayrağımız kamu kurumlarımızın flamaları dünyanın neresine giderse gitsin gönülden kabul görüyor. Bir millet için bundan daha büyük mutluluk olabilir mi?
65 BİN MAĞDURU DENİZDEN TOPLAYIP KURTARDIK
Türkiye 4,5 yıldır Suriye ve Irak’tan geçen 2.5 milyon kişiyi barındırıyor. Avrupa ülkeleriyse son aylarda kapılarına dayanan 150 bin – 200 bin mülteci konusunda paniğe kapıldılar. Neredeyse birbirlerine düştüler. Bu yüzden AB’nin geleceğini dahi tartışmaya açtılar. Ayrılacağız çekileceğiz diyenler var. Avrupa ülkeleri, botları batırmaya çalışırken biz yılbaşından bu yana 65 bin mağduru denizden toplayıp, canlarını kurtardık. Sahil güvenlik botlarımız gece demiyor, gündüz demiyor. Topluyor ve barınma yerlerine alarak ülkelerine gönderiyor.
IRAK VE SURİYE'DEKİ SORUNLAR ELBET BİTECEK
Suriye’deki ve Irak’taki sorunlar elbette bir gün bitecek. Buna şüphemiz sonsuz. Bu insanlar yeniden ülkelerine şehirlerine kavuşacaklar. İşte o zaman akıllarda sadece Türkiye’nin sergilediği duruşla, batı ülkelerinin sergilediği utanç dolu tablo kalacak. Unutmayın, biz öyle bir medeniyetin mensuplarıyız ki yardım elini uzatana ensar, o ensarın açtığı kapılara dayanana da muhacir denir. Biz şu anda bu bilinçle o insanlara yaklaşıyoruz. Onlar o varil bombalarından kaçtılar. O bütün ülkelerini işgal etmek isteyen teröristlerin onlara sıktıkları, devlet terörünün estiği ülkeden kaçtılar. Birileri diyor ki kucaklama zamanı. Bundan daha büyük kucaklama olur mu? Biz kucaklamayı çok iyi biliriz. Yeter ki karşımızdaki de bizi kucaklamayı bilsin.
Rahmetli Abdurrahim Karakoç ne güzel söylemiş
Ellerin yurdunda çiçek açarken
Bizim İl'e kar geliyor gardaşım.
Bu hududu kimler çizmiş gönlüme?
Dar geliyor, dar geliyor gardaşım.
Üç aylık bebekler tutuldu taşa
Düşmanlar geriden eyler temaşa
Yaratan böylesin vermesin başa
Zor geliyor, zor geliyor gardaşım.
Ah ah.. Kendimizi onların yerine koyalım. Ne yapardık acaba? Bizi topraklarına kabul etmeyecek birileri olsa ne yapardık? Öyle bir düşünelim ya. Öyleyse bizim bu vatandan başka vatanımız olmadığına göre, bize bu vatanı dar etmeye çalışanlara, kusura bakmasınlar bu vatanı dar ederiz.
MÜLTECİLERE 8 MİLYAR DOLAR
Şimdiye kadar 8 milyar dolar harcadık. Biz bunu hiç milletimize yansıttık mı? Rabbim bereketini veriyor ya. Bazıları yolsuzluk şu bu filan diyor. Bunlar ihanet içinde ya. Yolsuzluk içindeki bir hükümet bunları yapabilir mi? Dünyada ABD İngiltere ve Türkiye dünyanın mazlumlarına el açan ilk üçteki ülke. 7 haziran sonrasında Türkiye’nin içine girdiği siyasi belirsizlik ortamını, bölgedeki sorunları derinleştirmek isteyenler artık bu hesaplarını tavsiye ediyorum gözden geçirsinler. Böyle olmayacak bu. Eğer bu vatanı seviyorsak, bu milleti seviyorsak, gelin el ele verelim, el ele verin ve şu ülkedeki sıkıntıları bir an önce hep birlikte aşalım.
DÜNYA DEVLERİ ANTALYA'DA TOPLANACAK
Şu anda büyüme hızında Türkiye dünyadaki ülkelerin bir çoğuna fark atacak konumda. Bak şimdi 15-16 Kasım tarihlerinde Antalya’da G-20 toplantısı yapacağız. Dünyanın devleri burada toplanacak. Yüzde 85’ini oluşturan ülkeler, bizim başkanlığımızda bir araya geleceğiz. Bu toplantıları bu kardeşiniz yönetecek. Kucaklama kucaklama diyoruz ya, ekonominin kurumsal olarak olsun, gencinden kadınına varıncaya kadar, engellisine varıncaya kadar, bütün küçük orta boy işletmelere varıncaya kadar hepsini kapsayacak şekilde bir anlayışla böyle bir adım atacağız. Ve yatırımlar noktasında, dünyadaki gelişmemiş ülkeleri 2030’a kadar nasıl yatırımlar yapalım ki… 60-70 trilyon dolarlık hedefi yakalayalım, bunları konuşacağız. İnşallah sonuç bildirgesiyle de dünyaya bir Antalya bildirisini açıklayacağız. Bunlar ülkemiz için çok önemli gelişmeler.
Suriye’nin geleceğini konuşacağız, Irak’ın geleceğini konuşacağız, oradaki halkların geleceklerini konuşacağız. Suriye ve Irak’la ilgili kendi tarihi gerçekleri çerçevesinde onlara nasıl karar aldırabiliriz bunları konuşacağız. Bölgemiz huzura kavuşana kadar mücadelemizi de Türkiye olarak sürdüreceğiz. Önümüzdeki dönemin 13 yıl önce 3 Kasım 2002 tarihinden itibaren yaşadığımız demokrasi ve kalkınma hamlesini bir kez daha tazelediğimiz dönem olacağına inanıyorum.
ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEM KONUŞMA, TARTIŞMA DÖNEMİ DEĞİL, SONUÇ ALMA DÖNEMİDİR
Milletimiz müsterih olsun, hiç endişeye kapılmayın. Yarın bugünden daha iyi olacak. Terör örgütüne karşı ülke içi ve dışındaki operasyonlar devam ediyor. Kesmek yok, devam edeceğiz. Terör örgütü silahlarını bırakıp, toprağa betonlayarak gömene kadar, tüm elemanları teslim olana, ülke dışına çıkana kadar bu mücadeleyi sürdüreceğiz. Örgütün şehirlerdeki yapılanmaları tamamen çökertilene kadar, operasyonlar devam edecek. Önümüzdeki dönem konuşma tartışma dönemi değil, açık söylüyorum sonuç alma dönemidir.
Bu işe illa bir isim aranıyorsa, bunun adı artık milli birlik ve kardeşlik sürecidir. Yani milli birliğimizden daha iyi bir şey olabilir mi? Kardeşlikten daha güzel bir şey olabilir mi? Milli birlik diyen varsa, kardeşlik diyen varsa hepimiz aynı çatı altında toplanmalıyız. Bunun başka çıkışı yok, bunu yapmamız lazım. Kimse Türkiye’nin geçtiğimiz 13 yılda yaşadığı büyük dönüşümü görmezden gelemez.
KÜRT VATANDAŞIMA KARDEŞİM DEDİM
Ret politikalarını biz kaldırdık. Asimilasyon politikalarını biz kaldırdık. Bu kardeşiniz başbakan olana kadar, gelen başbakanların hiçbirisi bir Kürt vatandaşımıza kardeşim diyememiştir. Ama bu kardeşiniz, Kürt vatandaşıma kardeşim demiştir. Ve bütün güneydoğu illerini bazı yerlerde ilçelerine varıncaya kadar gezen bir başbakandım ben. Şimdi de cumhurbaşkanı olarak devam ediyorum yine edeceğim. 78 milyon sorumluluğumuzdadır onun için.
Biz devlet millet kaynaşmasını istiyoruz. Devlet milletle kaynaşmazsa, biz geldiğimiz zaman devlet öndeydi insan arkadaydı. Biz ne dedik? Önce insan dedik, sonra devlet. İşte bütün bu gerçekler ortadayken, ilk geldiğimizde dolaşıyorum anadoluyu. Partimizi kuruyoruz. Ne istiyorsunuz dedim? Güneydoğuda doğuda şunu söylediler. “Şu olağanüstü hali kaldırın yeter” dediler.
Partimizi kurduk, 16 ay sonra seçim. Tek başımıza, parlamentonun yüzde 63’ünü alarak iktidar olduk. Sayın başbakan o zaman Abdullah Gül. Daha ilk ayda olağanüstü hali kaldırdık. Niye? Biz ne aldatan olacağız, ne aldanan olacağız. Biz OHAL’i kaldırdık. Ardı ardına yeni talepler. Onları da yerine getirmeye gayret ettik, ediyoruz.
ŞEHİTLERE KARŞI SORUMLULUĞUMUZ VAR
Bütün bu gerçekler ortadayken, hala kanla silahla canla hendekle mücadele etmeye çalışmak bu ülkeye en büyük ihanettir. Bölücü terör örgütü ve onun güdümündeki parti geçtiğimiz yıldan beri çok kötü sınav vermektedir. Suruç saldırısından bu yana verdiğimiz 160 şehidimize ve 185 vatandaşımıza ve vatandaşlarımıza karşı bizim sorumluluğumuz var.
Diyor ki, güya meydan okuyor. “2 bin kürt insanı öldürüldü” diyor devlet tarafından. Kusura bakma şunu bir defa öğrenmen lazım. Asla bu devlet Kürt insanına kurşun sıkmaz, bu devlet teröriste kurşun sıkar. Terörist başkadır, benim kürt kardeşim başkadır. Kimse de benim Kürt kardeşime terörist nazarında bakmasın. Ama benim Mehmetçiğime, polisime kim silahını doğrultuyorsa bunun bedelini ödeyecektir. Bunların geride bıraktıkları gözü yaşlı eşlerine, çocuklarına, karşı tüm ülkemdeki Kürt kardeşlerim olsun, Türk, Zaza, kim olursa olsun hepsine karşı sorumluluğumuz var.
YAPAMAZ DEDİLER YAPTIK
Biliyorsunuz vakit nakittir ve bu yol medeniyettir anlayışının bir ürünüdür. Herkes yapamazlar, edemezler diyordu. Yaptık, inandın mı yaparsın. Ne dedik? Fatih dedemiz karadan gemileri yürüttü, Bizans şok oldu Haliç’te gemileri görünce. Biz onun torunlarıysak biz de o adımları atmamız lazım, biz de denizin altından yaptık. Şimdi ikinci deniz altı o da bitmek üzere, oradan da araçlar geçecek. İstanbul izmir otoyolu hızla devam ediyor. O da İzmir İstanbul arasını 3 saate düşürecek. Bunlar muhteşem adımlar. İstanbul Kocaeli… Tabi Kocaeli’nin Karamürsel tarafından, oradan İznik Bursa devam edip İzmir’e Manisa üzerinden ulaşan bir yolculuk. İzmit Körfez geçiş köprüsü, tüneller, nükleer santraller, kanal İstanbul gibi adımlar bunlar da mutlaka hedefe ulaşacak. Buna Çanakkale Boğaz Köprüsü olmak üzere yenilerini ilave edeceğiz.
REFORMLARA DEVAM EDECEĞİZ
Savunma sanayiinde dışa bağımlılığını ortadan kaldırıncaya kadar tüm gücümüzle çalışacağız. İleri teknoloji ürünlerini tasarlayan bir ülke haline gelene kadar durmak yok. Reformlara devam edeceğiz. Bazı bizi hazmedemeyenler var. Ama şunu bilsinler. Hazmedecekler. Çünkü bu ülke özgürlüklerde batı ülkelerinin bir çoğuna yol gösterecek kabiliyete sahiptir.
Bunlar artık herhangi bir partinin hükümetin değil Türkiye’nin hedefleridir. 1 Kasım sabahı tereddütle hayata başlayan Türkiye, aynı günün gecesini büyük bir mutlulukla kapatmıştır.
KUCAKLAŞMAYA HAZIRIZ AMA...
Şimdi ben buradan bir şeyi özellikle söylemek istiyorum özellikle. Birileri şu anda hep kucaklaşmaktan bahsediyor, biz hazırız. Siz hiç kucaklaşmadınız ki ya? Dediniz ki “2 kasım’da iç savaş çıkacağından endişe ediyoruz” dediniz ya. İç savaş beklentisi içinde olanlar varsa bunlar ihanet şebekesidir ihanet. O beklenti terör örgütlerinin beklentileridir. Ama bunlar güya aydın geçinen karanlıklar. Bu ülkede iç savaş hayaliyle yaşayanlar bilsinler ki Türkiye Cumhuriyeti evelallah tüm kurumlarıyla dimdik ayaktadır. Bunun hesabını soracak güç ve kabiliyettedir.
hdp, recep tayyip erdoğan, pkk, kürt sorunu, terör, 1 kaısm seçimleri, 14. muhtarlar toplantısı