Davutoğlu : Hocalığı hiç bırakmadım
19 Haziran 2016 11:51
Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, başbakanlığı bıraktıktan sonra ilk kez konuştu.
Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu koltuğunu Binali Yıldırım'a devrettikten sonra ilk kez konuştu. Davutoğlu görevi bıraktıktan sonra neler yaptığını ve ne yapmayı düşündüğünü açıkladı.
Habertürk'ten Kübra Par'a konuşan Davutoğlu görevi bıraktıktan sonra yayınladığı "Medeniyetler ve Şehirler" adlı kitabının çıkması vesilesiyle dikkat çeken açıklamalar yaptı.
Görevi bıraktıktan sonra ilk kez konuşan Davutoğlu "politika konuşmak istemediğini, yalnızca Kitapla ilgili soruları yanıtlayacağını söyledi ve "Siyasi sorulara cevap vermek için daha çok vakit var. Başbakanlığı bıraktım ancak siyaseti bırakmadım. Ama bırakın bu seferlik sadece kitabı konuşalım." dedi.
Başbakanlık'tan ayrıldıktan çok kısa süre sonra yeni kitabınız çıktı. 1-2 hafta içinde mi yazdınız yoksa!
2002 yılında başdanışman olduğumda 4-5 kitap projem vardı. Hayatımın akışı değişince o projelerin çoğu kaldı. Osmanlı tarihinin nasıl okunacağına dair bir çalışmam vardı. Tarihi Derinlik adını vereceğim kitabıma mukaddime gibi olacaktı. Bir bölümü şehir ve medeniyet üzerineydi. Baktım çok iyi seyreden bir bölüm oldu, ayrı bir kitap olarak yayımlamaya karar verdim. Bu kitabın yüzde 80'ini uçakta yazdım. İlk bölümdeki şehirlerle tanışma hikâyelerimi son 4 ay içinde yazdım. Teorik kısmı çok önceye dayanıyor.
Başbakan olmamak nasıl bir duyguymuş? Siyasetin zirvesindeyken şimdi sade bir milletvekilisiniz. Boşluk hissediyor musunuz?
Herhangi bir vazifeyi ya da mesleği hayatınızın esası kabul ederseniz, ayrılınca boşluğa düşersiniz. Ama hayatınızın esasını anlam dünyanıza oturtmuşsanız, meslek ve makam sadece o anlam dünyasının bir parçasıysa, öyle hissetmezsiniz. İnsanoğlunun varoluşsal anlamda en önemli anları, bitiş ve başlangıcın buluştuğu anlardır. 22 Mayıs kongresi sonrası bitişle başlangıcın kesiştiği noktadaydım. Hâlâ siyasetin içindeyim. Kopmadım. Hiçbir şevk kaybı hissetmiyorum. Çok yoğun bir devlet temposu vardı. Bir tek o anlamda yoğunluğum azaldı. Hayatta en güçlü insan kendisiyle barışık olandır.
Günlerinizi nasıl geçiriyorsunuz?
Kontrollü. İrademi kullanmanın mutluluğunu hissediyorum. Kendi programımı yapıyorum. Sahurdan sonra uzun süre okuyorum, yazıyorum. Başbakanlığı bıraktığımdan bu yana öğleden sonraki tüm mesaim kabullerle geçiyor. İstanbul'a geldiğimde öğrencilerimle buluşuyorum. Aileme daha fazla vakit ayırıyorum. Sare Hanım, Mehmet ve Hacer ile evde derse başladık.
Ne dersi?
Hayat dersi gibi. Hacer, kendi yazdıklarını okuyor. Mehmet, yaşadıklarını aktarıyor. bugünlerde daha çok Ramazan üzerine sohbet ediyoruz. Buna vakit bulabilmek o kadar güzel ki!
Yeni durumu evdekiler nasıl karşıladı?
Ayrıldığım gecenin sabahı küçük kızım Hacer bir metin getirdi. "9 sene önce Ankara'ya geldiğimizde babamın 'Her şeye alışabilirsiniz ama bu makamlara alışmayacaksınız' demesinin sebebini şimdi anlayabiliyorum" diye yazmış. Hacer, mekâna parçası gibi bakar. İstanbul'dan ayrılmaktan hiç memnun olmamıştı. Ama Ankara'da çok sevdiği mekânlar ve dostluklar edindi. Şimdi bu ayrılık hüznü dışında son derece memnun, onunla daha fazla vakit geçirmemden mutlu oluyor.
Günleriniz daha çok nerede geçiyor? İstanbul ağırlık kazandı mı?
Görevden ayrılmanın getirdiği doğal bir akış vardı. 22 Mayıs'a kadar görevimi sürdürdüm. 22 Mayıs'tan sonra Ankara'da biriktirdiğim kitaplarımı taşıma telaşı oldu. Çok sayıda ziyarete gelenler oldu. Geçen hafta itibarıyla İstanbul'a döndüm. Bundan sonra hayatımın genel akışı İstanbul'da olacak. Meclis faaliyetlerinin gerektirdiği ölçüde haftada 1-2 gün Ankara'ya gideceğim.
Hocalığa geri dönecek misiniz?
Ben hocalığı hiç terk etmedim. Ankara'da da o havayı tattığım bir atmosfer vardı. Çok az insana nasip olan bir tarihi şans bana nasip oldu. Yoğun bir teorik birikimden sonra devlet pratiği birikimim oldu. Bu tecrübeyi anlayan bir grup öğrenciyle çalışmalar yapmayı düşünüyorum. Yetişmiş öğretim üyelerinden ve devlet hayatında pratik tecrübe kazanmış arkadaşlardan oluşan özel bir grupla tecrübeler ışığında ülke ve millet olarak yaşadığımız sorunların çözümüne yönelmeyi, açılım ihtiyacı duyulan temel konularla ilgili fikri temrinler yapmayı istiyorum. Üniversite de ders vermeyi düşünüyorum. Öğrencilerden çok sayıda mesaj alıyorum, akademik hayata dönmemi istiyorlar.
"ŞEHİRDE SIĞINDIĞIM GİZLİ YERLER VARDI"
Kitabınızda "Şehirler medeniyet idraklerinin mekâna yansıyan formlarıdır. Medeniyetleri kuran parametrelerin tarihi, siyasi ve sosyal zemindeki tezahürleri şehirlerde ortaya çıkar" diyorsunuz. Medeniyetler ve şehirler arasında nasıl bir ilişki kuruyorsunuz?
İstanbul'da yetişmiş olmak, insana böyle bir kitap için yeterli idrak ve algı veriyor. Bu yüzden kitapta da "İstanbul benim hocamdır" diyorum. Çocukluğumdan beri şehir ve medeniyet arasındaki irtibatı yaşayarak gördüm. İstanbul Lisesi'nde yatılı okudum. Çarşamba günleri 2 saat dışarı çıkma iznimiz olurdu. Gülhane Parkı'na giderdim. Topkapı Sarayı'nı ve Boğaz'ı seyrederek bir şeyler okurdum. Boğaziçi Üniversitesi'ne girdiğimde sığındığım gizli yerler vardı. Rumeli Hisarı'nın dibinde, Aşiyan kapısının tam karşısına geçerdim. Oradaki bir kavuğun üzerinde saatlerce okur ve yazardım. Bunlar bir birikim oluşturdu. Köklü bir kültürün parçası olduğunuzu idrak edince önünüze sorular geliyor. "Medeniyetler mi şehirleri doğurmuştur, şehirler mi medeniyetleri doğurmuştur?" sorusu çok tartışılır mesela. Ben ikisinin de olduğunu göstermeye çalıştım. Medeniyet kuran şehirler var. Roma, Medine ve kısmen Atina gibi... Medine şehri Hz. Peygamber tarafından dönüştürülüp kurulduğunda İslam medeniyeti doğdu. Sonrasında her İslam şehri Medine'ye benzedi. Eksen şehirler oluştu. Bir de medeniyetin kurduğu şehirler var. Bağdat, Abbasi Halifesi tarafından fermanla kuruldu. Göçle ya da kültürel etkileşimle aktarılan şehirler var. Buhara, Konya, Üsküp 3 ayrı şehir ama sokaklarına girdiğinizde aynı şeyi hissediyorsunuz. Medeniyet tarafından tasfiye edilen şehirler var. İskender çok sayıda şehir kuruyor ama Persapolis'i yıkıyor. Hayali şehir haline dönüşen şehirler de var. Selanik, Cordoba gibi... Marakeş, medeniyetin coğrafyayla bütünleştiği yerdir. Timbuktu'ya gittiğimde Büyük Sahra'nın ortasındaki o şehrin Marakeş'le nasıl bir hat oluşturduğunu gördüm. Jeokültürel Kuşaklar üzerinde şehirleri anlattığım yerler de oldu. Şehri keşfeden kendini de keşfeder...
Başbakan, ahmet davutoğlu, ders, hacer, mehmet, hocalık, abbasi, halife