Amin Maloof Yeni Kitabında Antakya'dan Etkilendi
24 Şubat 2021 23:59
Amin Maloof yeni kitabı Empedokles’in Dostları’nı anlatırken günümüz Antakya’sından etkilendiğini açıkladı .
Cumhuriyet'ten Gamze Akdemir'e yeni litabı Empedokles’in Dostları’nı anlattı.
Amin Maalouf’un yeni romanı Empedokles’in Dostları, tüm yapıtlarında olduğu gibi arayış içindeki insan doğasına ilişkin yalın, yerinde, kimi spekülatif kimi bilimkurgusal tarihi bir polisiye geriliminde gelişiyor. Bu, Maalouf yazınında yabancısı olduğumuz bir biçem değil fakat Empedokles’in Dostları’nda yoğunluğunu hayli arttırdığını söyleyebiliriz.
Roman; Atlas Okyanusu kıyısındaki küçük Antioche adası merkezli gelişiyor. Sessiz bir hayat sürmek isteyen Alec ile yazdığı ilk romanının yakaladığı başarı sonrası her şeyi ardında bırakan esrarengiz Ève’in yolları bir gün elektriğin, telefonların, televizyon yayınlarının, internetin, kısacası her türlü iletişim aracının etkisiz hale gelmesiyle kesişir.
Gerçeğe ulaşma imkânı kalmayınca fısıltı gazetesi işlemeye başlar: Buna göre gezegen bir nükleer felaketin eşiğindedir, Amerika küresel ölçekte bir terör saldırısına maruz kalmıştır, insanlığın yaşamını kolaylaştıran teknolojik gelişmeler artık insanlığın sonunu getirmiştir...
Tüm dünya bu söylentilerle çalkalanırken, kendilerine Empedokles’in Dostları diyen bir grup gizemli insan, son derece gelişmiş bir teknoloji, tıp bilgisi ve yüzen hastaneleriyle birlikte, bu karmaşaya son vermek üzere çıkagelir. Alec bu insanların kim olduğunu öğrenmeye çalışırken, içinde yaşadığımız dünyanın çelişkileriyle de yüzleşmek zorunda kalır. Hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacaktır.
Amin Maalouf ile Empedokles’in Dostları’nı konuşurken geçmiş ve günümüz hattında gidip geldik.
İnsanoğlunun sakatladığı gezegenin durumunu, bu durumdan çıkarılabilecek dersleri, kıssadan hisseleri değerlendiren Maalouf; yeni çağı, yükselmekte olan yeni şafağı da değerlendirdi.
Her anlamda “sağlıklı” işleyen, sosyalist ögeleri gözardı edemeyecek bir sistem arayışıyla evrilmekte olan yeni devrimi, mümkün olduğuna inandığı “yeni dünya”yı yorumladı.
Yanı sıra ana vatanı Lübnan’ın ve son seçimler doğrultusunda karizmasının çizildiğini düşündüğü, romanında da önemli bir öge olarak yer verdiği ABD’nin geleceğine ilişkin görüşlerini paylaştı.
“Hayal kırıklığı içeren bu satırları yazarken hikâyenin sonuna geldiğim izlenimindeyim. Geldiler, üstünlük kurdular, dünyada hem kaygı hem de umut rüzgârları estirdiler, sonra da gittiler.”
Romandan...
GÜNÜMÜZ ANTAKYA’SI GİBİ!
- Çizim yapan, sessizliğe tapan ve günlüğünü gezegenin içinden geçtiği çalkantıların tam ve açık tarihçesine dönüştüren Alec ile sanatçı Eve farklı birer dinamik sunduğu romanda, kahramanların yaşadıkları ada Antioche... Umut, korku, dinginlik ve öfkeyle dolu bir dünyanın prototipi gibi.
Yıllar önce, Batı Fransa’da, Atlantik kıyısında, Akdeniz’den uzakta, “Antioche” adlı küçük bir ada olduğunu keşfettiğimde, tıpkı günümüz Antakya’sı gibi, hem eğlendim hem de büyülendim. Bu romanı yazmaya başladığımda da ana karakterleri bu isimli bir adaya yerleştirmeye karar verdim. Alec ve Eve güvensizlikle izledikleri, kendilerine dayatılan ıssızlık hissiyle yaşadıkları ve tepetaklak olduğunu gördükleri engin dünyadan uzaklaşmayı seçmişlerdi.
‘SADECE TEK BİR İNSANLIK MACERASINA İNANIYORUM!’
- Her birinin farklı bir kaygı düzeyine karşılık geldiği kahramanlarınızın insanlık hakkındaki inanç ve görüşleri de bambaşka!
Her insanın, her grubun, her ulusun daha geniş bir tarih içinde kendine özgü bir hikayesi olsa bile, sadece tek bir insanlık macerası olduğuna inanmaya devam ediyorum.
- Fanatik dünyanın, cinnetin eşiğindeki insanlığın kesin bir yıkıma sürüklenişi üzerine dünya çapında bir felaketi engellemek için sahneye çıkan kurtarıcılarıyla tanışması üzerine gelişen romanınızın izleği ve yoğun sosyal içeriğiyle gazeteciliğin kaleminize sıkı dokunduğu yapıtlarınızdan biri olduğunu düşündüm.
Kesinlikle haklısınız. Alec’in, etrafında olup biten tüm olayları ve bunları nasıl öğrendiğini kaydettiği o günlüğü, benim dünyayı izleme şeklimi yansıtıyor. Bu yüzden Alec’in kendisi bir gazeteci olmasa da, benim yaşamımın bir parçası olduğu söylenebilir. Albert Camus bir keresinde gazetecinin şimdiki zamanın tarihçisi olduğunu söylemişti. Alec de kuşkusuz öyle.
‘KİM ÇOK GÜÇLÜ İSE KİBİRLİ OLUR!’
- Ataları eski Yunanistan’dan kaçmış, yüzyıllarca varlığını gölgelerde gizlemiş, dünyanın ıslahı için harekete geçmiş ve kendini Empedokles’in Dostları olarak adlandıran antik doktrinli bu ikincil/alternatif insanlık, bu ‘kusursuz, üstün insanlar’a ilişkin kıssadan çıkarılacak hisseye yazarının yorumu nedir?
Bu kıssadan çıkarılacak derslerden biri; kim çok güçlü olursa kibirli olur. Amaçları cömert olsa bile... Toplu eşitsizlik kötülük üretir. Ve “Empedokles’in dostları”, her ne kadar “bizim” işlerimize karışma gerekçeleri büyük ihtimalle kendi gerekçelerimizden daha asilâne olsa da, sonunda "bizim" için yaptıkları bizde aşağılanmışlık hissi yaratıyor
antakya, amin maluf, empedoklas