AKP'lilerin Çanakkale iddiası: Lağım suyu denize dökülüyor
18 Temmuz 2019 11:05
TBMM Genel Kurulu’nda CHP’nin, ‘Çanakkale'de faaliyet gösteren termik santrallerin ve maden ocaklarının çevreye ve insan sağlığına etkilerinin’ araştırılması önergesinde AKP’liler, lağım sularının denize döküldüğü iddiasında bulundu.
AKP Grup Başkanvekili Bülent Turan, ‘ Çanakkale'nin hâlâ -özür dileyerek söylüyorum- lağımı boğaza akıyor” derken ‘nerede çevreciler’ diye seslendi. AKP’li Jülide İskenderoğlu da çocukların denize girdiği Güzelyalı mevkiinde lağım suyunun denize döküldüğünü belirtti. AKP’nin bu iddialarına CHP Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan, ilgili belediyelerden konuyla ilgili aldığı bilgiye göre kesinlikle böyle durumun olmadığı açıklaması yaptı.
Genel Kurul’da, CHP’nin araştırma önergesi AKP oylarıyla kabul edilmedi. CHP’li Ceylan, ÇED Raporunun 45 bin ağaç için alındığını ancak 195 bin ağacın kesildiğini belirtti. AKP’lilerin yağım sularının denize döküldüğü iddialarını gündeme getirdiği görüşmelerden bazı bölümler şöyle:
--
CHP GRUBU ADINA ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) - Çanakkale ve Balıkesir'de tarımla uğraşan 800 bin kişinin feryadıdır feryadımız. Siyanür madenciliğine izin vermek, insanımızın kullanacağı temiz su kaynaklarının, gıda güvenliğinin yok edilmesine izin vermek demektir. Siyanür madenciliği yaşamsal açıdan risklidir. Siyanürün maden sahasına taşınmasında, işletme safhasında borularda veya havuzlarda olabilecek sızıntılarda ve işletme içi kazalar dolayısıyla risk artabilir. Madende 26 bin ton siyanür kullanılacak ve siyanürle birlikte arsenik gibi ağır metaller ortaya çıkacak.
Çanakkale'nin tek su kaynağı Kaz Dağlarının dereleri, yer altı suları, tarım alanları kirlenecek, ormanları ve dünyada sadece Türkiye'de yaşayan 7 bitki türü yok olacaktır. Siyanürlü altın madenciliğini savunmak akıl ve bilimi reddetmektir. Bu projelerin planlandığı Biga Yarımadası ve Kaz Dağı yöresinin bir deprem coğrafyası olduğu göz ardı edilmiş ve şirketlere işletme ruhsatı verilmiştir. Yaşanabilecek felaketlerin telafisi kesinlikle mümkün olmayacaktır.
Değerli milletvekilleri, iktisatta "alternatif maliyet" diye bir kavram vardır. Özetle, her seçim bir şeyden vazgeçiştir. Kanadalı firma için alternatif bir maliyet yok. Alamos Gold buradan 2.400 ton altın çıkaracak, bunun sadece yüzde 4'ünü devlete bırakacak, kalan altını alıp gidecek ve bir kentin tek içme suyu havzası ile tarım alanlarını zehirleyecek, havasını kirletecek. Bugün bölgede manzara budur arkadaşlar. Bunu vicdanlarınız kabul ediyorsa söyleyecek hiçbir sözüm yok.
Firma Ali Cengiz oyunları yaparak işletme ruhsatı almış ve daha ÇED raporuyla ilgili süreç tamamlanmadan mülki idarenin gözetim ve denetiminde 196 bin ağacı katletmiştir. İlk proje ile nihai proje arasında çok fark var. Önce maden çıkarma için başvuru yapıyor, 45 bin ağacın kesileceği ÇED onayı alıyorlar; ardından, kapasite artışı ve zenginleştirme tesisi için başvuru yapıyorlar. Proje ömrü dört buçuk aydan altı yıla, cevher üretimi 120 bin tondan 25 milyon tona çıkarılıyor. İlk proje sadece cevher çıkarılmasına ilişkin iken sonradan işin içerisine zenginleştirme giriyor değerli arkadaşlar.
Zenginleşmeden kasıt, siyanürdür. Siyanür, yaşamın düşmanı, kimyasal zehirdir. Danıştay ÇED raporunun hukuksuz olduğuna hükmetmiş, çevreyi korumakla görevli Çevre ve Şehircilik Bakanlığının karar düzeltme talebini reddetmiştir. Peki, bu kararlar katliamı durdurmaya yetmiş midir? Kim vardır bu firmanın arkasında? Kim koruyup kollamaktadır bu firmayı? Neyin karşılığında korumaktadır? Bu soruların kamuoyunun önünde yanıtlanması gerekmektedir. Bunun yarattığı tahribatın maliyetini kim hesaplayacak?
Yabancı firmanın umurunda mı burada yaşayanlar? Peki, söz konusu madencilik faaliyetinin buradaki insanların refahı açısından bir faydası var mı? Ben söyleyeyim, hiçbir faydası yok. Toprak ve suyumuz kullanılamayacak şekilde kirlendiğinde, bölgede tarım bittiğinde tarımla geçimini sağlayan 800 bin kişi ne yapacak? Ne yiyip ne içecek? Devlete kalan yüzde 4 çözecek mi bu insanların derdini? Çanakkale'nin kendine özgü markalaşmış, patentli Bayramiç beyazı gibi ürünleri var. Bayramiç'in elması; Umurbey'in, Lapseki'nin şeftalisi, kirazı; Ezine'nin peyniri; Yenice'nin biberi; bunları koruyamayacak mıyız?
Termik santraller eliyle Türkiye'nin kazan dairesine çevrilen Çanakkale'de şimdi de cehennem çukurları açılmak isteniyor. Biz madenlerimizin ekonomimize kazandırılmasına karşı değiliz ancak yabancı şirketlerin çıkarı uğruna Kaz Dağları'nın yok edilmesine seyirci kalamayız. Çanakkale'ye kıymayın.
--
AK PARTİ GRUBU ADINA JÜLİDE İSKENDEROĞLU (Çanakkale) - Yapılan her enerji yatırımında, termik santralde ve madencilik faaliyetlerinde çevresel şartlar, mevzuat, ÇED raporları tek tek yerine getiriliyor. Hiç kimse çevre konusunda, ormanlar konusunda bizden hassas olduğunu iddia etmesin.
Dünya kuraklaşmaya başlarken orman varlıklarımızı 15 milyon dekar arttırarak 223 milyon dekara çıkarttık. Ağaçlandırma ve on altı yılda 207 adet içme suyu tesisimizle 2 milyon vatandaşa kaliteli içme suyunu sağlayan, 4 milyar 39 milyon yeni fidan diken ve 30 milyon dekarlık alanı korumaya alan Hükûmetimizdir. Söylem üretirken elinizi vicdanınıza koymanızı ve projelerimizi incelemeden lütfen ezbere konuşmamanızı rica ediyorum.
En çok dile getirilen altın aramaları konusunda, ÇED süreçlerinde, altın arama ve çıkarma çalışmalarında siyanür kullanılması söz konusu değildir. Arama çalışmaları sırasında kullanılan solüsyon su, bentonit ve baritin karıştırılmasıyla oluşturulmuş doğal bir çamurdur. Çıkarma çalışmalarıysa, diğer maden türlerinde olduğu gibi, patlamalı açık ve kapalı ocak işletmeciliği yöntemiyle yapılmaktadır.
JÜLİDE İSKENDEROĞLU (Devamla) - Maden arama faaliyetleri ÇED Yönetmeliği'nden muaf tutuluyorken 2009 yılında ÇED Yönetmeliği'nde yapılan değişikliklerle kapsam alanına alındı. Altın madenlerinin aranmasının, üretiminin, termik santrallerinin projelendirilmesinin ÇED süreçlerinde 20'ye yakın kurumun değerlendirme ve inceleme komisyonlarının tek tek değerlendirme ve onayları alınıyor. Onay için müracaat edilen kurumlar listesinin çokluğu hassasiyeti göstermektedir.
JÜLİDE İSKENDEROĞLU (Devamla) - Ayrıca, ÇED olumlu kararına esas projenin faaliyete geçmesiyle nihai ÇED raporunda belirtilen önlemlerin alınmadığı ve taahhütlere uyulmadığının tespiti durumunda Çevre Kanunu'nun 20'nci maddesi gereğince gerekli yaptırımlar uygulanmaktadır.
Tüm illerimizde olduğu gibi, destanlar ve şehitler diyarı Çanakkale'mizde tarihi ve doğayı koruyoruz. On yedi yıl önceki Çanakkale ve şimdiki Çanakkale aynı Çanakkale değil.
Çanakkale'de faaliyet gösteren termik santrallerin 5 tanesi çevre izin lisansı almış olup Çan ilçesi Yaya köyü sınırları dâhilinde yer alan Çan 2 termik santrali geçici faaliyet belgesi almış ve çevre lisans süreci başlatılmıştır. Orman Kanunu'nun 16'ncı maddesinde uygulama yönetmeliği kapsamında verilen ön izleme belgeleri, kesin ağaçlandırma arazi ve izin belgeleri alınmaktadır.
Bugün, Çanakkale'nin çevre sorunlarını konuşacaksak sonuna kadar sözde değil eylemde çevreci olmayı savunmamızın samimiyet olduğunu unutmadan, öncelikle Çanakkale merkezde, 10 kilometre ilerisinde, çocuklarımızın denize girdiği Güzelyalı mevkisinde ne yazıktır ki lağım suyunun Çanakkale'de denize döküldüğünü unutmamak gerekir.
---
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Söz konusu maden vesaireyle ilgili bir samimiyet problemi olduğunu düşünüyorum. Şundan dolayı: Bakınız, Troya'dan beri altın madeni konusu o bölgede hep olmuş. Bir değil birden fazla madencilik kolu söz konusu. Bununla ilgili eğer samimi bir yaklaşım olsaydı, her konuyla ilgili gerekli adımlar için talepte bulunulurdu.
Bizler vekiller olarak, tüm bürokrasiyi takip ederek, orada çevreye yanlış yapılmadan, ormana yanlış yapılmadan sanayi yatırımı olmasını, madencilik olmasını istiyor ve destekliyoruz.
Söz konusu yerde ağaç katliamı olduğu iddiasını doğru bulmuyorum. Orada on sene önce verilen bir ÇED raporu var. Alan genişlemiş değil, ağaç sayısının değişmesi ağacın etrafındaki filizlerin büyümesine bağlı bir yaklaşım. Alan, aynı alan. Dolayısıyla, bir yanlış varsa bu yanlışı beraber takip edip durduralım.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Hiç kimsenin avukatı değiliz. Çanakkale'de hiç kimsenin yanlış yapmaması bizim görevimiz. Takip edeceğiz, yanlışa izin vermeyeceğiz ama "senin madenin", "benim madenim" tarzı bir yaklaşımı, bazı madenlere göz kırpıp bazılarını görmemeyi doğru bulmuyorum.
Çanakkale'de maden varsa bu tüm millet için bir değerdir, uluslararası standartlarda, o şartlarda çıkarılması görevdir, hatta geç kalınmıştır. Amerika'nın, Rusya'nın, Çin'in dünya kadar maden çıkardığı, altın çıkardığı bir dünyada hâlâ biz ithalat aşamasındaysak altınla ilgili bir yanlışımız var.
O yüzden, tarımı kollamak baş tacı görevimiz. Kazdağları bizim Kazdağlarımız, görevimiz ama altındaki madeni uluslararası standartlara uygun olarak çıkarmak da başka bir görevimiz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Sayın Başkan, izin verirseniz şunu eklemek istiyorum: Çanakkale'nin hâlâ -özür dileyerek söylüyorum- lağımı boğaza akıyor. Nerede çevreciler? Birçok yerde diğer ilçelerimizde benzer sıkıntılar, iddialar söz konusu oldu. Nerede bu arkadaşlar? Ama bunu doğru bulmuyorum…
ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) - Sayın Başkan, az önce araştırma önergemizin görüşmeleri sırasında, Çanakkale'yle ilgili olarak 2 iktidar milletvekilimiz Güzelyalı'da denize lağım döküldüğü ifadelerini kullandılar. Mecliste verilen arada ben oradaki belediye başkanlarımızı arayarak durum hakkında bilgi aldım. Kesinlikle böyle bir durumun söz konusu olmadığını buradan ifade etmek istiyorum. Kaldı ki bunun iktidar milletvekilleri tarafından kürsüde ifade edilmesini de ayrıca ironik olarak buluyorum çünkü gerek vali gerek kaymakam gerek çevre sağlık müdürü herhâlde istediklerinde kendilerine yardımcı olabileceklerdir; gereken ne varsa yapılabilecektir, ceza ise ceza kesilebilecektir. Böyle bir durum yoktur, bunun tamamen algı yaratmak amaçlı bir ifade olduğunu söyleyerek düzeltmek istiyorum.
(Turkiyegundemi.com)
çanakkale, TBMM Genel Kurulu, Lağım suyu