Selçuk Özdağ: Siyasi bir tasarrufla görevden almak örgüte malzeme vermekten başka işe yaramaz
21 Ağustos 2019 10:22
AKP’li eski Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ, İçişleri Bakanlığı’nca 31 Mart yerel seçimlerinde iş başına gelen Diyarbakır, Van ve Mardin Büyükşehir Belediye Başkanlarının görevlerinden alınarak yerlerine kayyum atanmasına ilişkin kararları değerlendirdi.
Belediye başkanlarının 5 ay önce bütün denetim ve soruşturma mekanizmalarından geçerek aday olduklarını hatırlatan Özdağ, bu tip tasarrufların vatandaşın adalet duygusunu incitmemesi, örgütü zayıflatmak isterken taban büyütmesine vesile olmaması için de yasal yolların kullanılmasının şart olduğuna dikkat çekti ve “Siyasi bir tasarrufla görevden almak örgüte malzeme vermekten başka işe yaramaz”dedi.
Çözüm sürecine kadar görevden alınan belediye başkanlarının partilerinin oyunun hiç bir seçimde yüzde 6'yı geçmediğine işaret eden Özdağ, “Çözüm süreci ile birlikte örgüt kendine yeni etki alanları edinmiş, oyunu yüzde 13' lere kadar çıkarmıştır. Bu büyütmenin sorumluluğu tamamen AK Parti ve onun yönetimine aittir”dedi.
Selçuk Özdağ’ın sosyal medya hesabından kaleme aldığı ‘Kayyum Kararı’ başlıklı yazısı şöyle:
KAYYUM KARARI
Önceki gün Mardin, Diyarbakır ve Van belediyelerine İçişleri Bakanlığının kararıyla kayyum atanması büyük tartışmalara neden oldu. SP ve CHP gibi partiler bu tasarrufun hukuka aykırı olduğunu ifade ederek eleştirdiler. Yeni parti hazırlıkları içinde olan Davutoğlu ile Gül de benzer tepkiler verdiler.
İktidar cephesi bu tepkileri Örgüt yardakçılığı olarak niteledi.
İçişleri Bakanı Soylu yaptığı açıklamada; PKK/KCK uzantılarının bazı belediye başkanları aracılığıyla belediye imkanlarını kullandıklarını, belediyelerin terör faaliyetlerinin desteklenmesi amacıyla lojistik destek merkezlerine dönüştürülmeye çalışıldığını, bu durumun adli ve idari soruşturmalarla tespit edildiği için böyle bir kararın alındığını belirtti.
Soylu'nun açıklamalarından görevden alınmaların -terör örgütü ile yapılan mücadele- ile ilişkili olduğu anlaşılıyor.
Bir devletin görevi, hem ülke bütünlüğünü sağlamak hem de vatandaşlarının can ve mal güvenliklerini koruma altına almaktır. Ancak etnik terör gibi konularda esas olan örgütlerin toplumsal tabanlarını eritmek olmalıdır.
Terörle mücadelede, elinde silah olanların anladıkları dilden konuşmak esastır. Ancak mücadelenin bir diğer boyutu da ayrılıkçılıkla mücadeledir. Bunu şunun için söylüyorum, mücadeleyi sadece terörle sınırlı tutmak ayrılıkçı hareketlerin etkisiz hale getirilmesine yetmemektedir. Doğu Timor'da bağımsızlık mücadelesi veren Bağımsız Doğu Timor Devrimci Cephesi (FRETILIN) 1979 yılına gelindiğinde Endonezya Ordusunun kararlı mücadelesi sonucu merkez komitesinin 55 üyesinden 52'sini, Yüksek Komutanlık üyelerinin yüzde 79'unu, Silahlı militanlarının yüzde 80'nini, silahlarının yüzde 90'nını, toplumsal tabanı ve iletişim kanallarının tamamını kaybetmişti. Daha sonra Endonezya ordusunun sivilleri hedef alan uygulamaları, adalete aykırı tutumlar 80'li yıllarda şiddet içermeyen kent merkezli bir bağımsızlık hareketinin doğup canlanmasına neden olmuş, bu süreç Doğu Timor'u bağımsızlığa götürmüştür.
Bu örnek bize ayrılıkçılıkla mücadelenin sadece terörle mücadele olmadığını gösteren eşsiz bir örnektir. Endonezya FRETILIN'i bitirdikten sonra Doğu Timorluların adalet duygularını kanatmayan bir politika izleyebilseydi bağımsızlık referandumunda farklı bir sonuç ortaya çıkabilir, Endonezya eski bir Portekiz sömürgesi olan bu toprak parçasını kaybetmeyebilirdi.
Kayyum atanan belediyeler göreve geleli 5 ay oldu. Seçilen kişiler 5 ay önce bütün denetim ve soruşturma mekanizmalarından geçerek aday oldular. Onların aday olmalarına cevaz veren mevcut yasalardır. Terör örgütüne destek olmak, belediyeleri örgütün beslenme kaynağı haline getirmek elbette bağışlanamaz. Ancak bu tip tasarrufların vatandaşın adalet duygusunu incitmemesi, örgütü zayıflatmak isterken taban büyütmesine vesile olmaması için de yasal yolların kullanılması şarttır. Siyasi bir tasarrufla görevden almak örgüte malzeme vermekten başka işe yaramaz. Kısa bir süre önce o örgütün liderinin mektubu devletin resmi ajansında okunmuş, örgütün ikinci adamı da televizyona çıkarılmıştır. Çözüm sürecine kadar görevden alınan belediye başkanlarının partilerinin oyu hiç bir seçimde yüzde 6'yı geçmemiştir. Çözüm süreci ile birlikte örgüt kendine yeni etki alanları edinmiş, oyunu yüzde 13' lere kadar çıkarmıştır. Bu büyütmenin sorumluluğu tamamen AK Parti ve onun yönetimine aittir.
Yürütmenin bu tasarrufuyla örgütle tabanı arasında gevşemeye başlayan bağların güçleneceği muhakkaktır. Doğru olan belediyelerin hukuki ve idari açıdan iyi denetlenmesi ve bu tip kararların kuvvetli suç delillerinin ortaya çıkması halinde yargı tarafından yapılmasıdır. Kayyum atamalarının bölgede ayrımcılık olarak nitelenmesi, HDP/PKK çizgisinin önceden beri ileri sürdüğü -Kürtlere ayrımcılık yapılıyor propagandalarını doğrulayacaktır. Üstelik meselenin uluslararası hukuk açısından da Türkiye'ye zarar verecek yönleri vardır. Uluslararası hukuk siyasi katılımı engellenene haklara bulundukları devletten boşanma hakkı vermektedir. Bir karar alınırken tüm yönleri ile düşünülmesi gerekir. Aksi takdirde amaçlanan sonuçların tam tersiyle karşılaşmak mümkündür. Atılan adımlar, HDP tabanında ki ayrışma duygusunu daha da derinleştirmemelidir.
(Turkiyegundemi.com)
haber, siyaset, politika, selçuk özdağ