Behzat Ç.: İmamların Öcü'yle dönüyor
21 Ağustos 2016 10:06
Bir Ankara polisi Behzat Ç’nin yazarı Emrah Serbes “kahramanını” geri döndürüyor. Hikâye 15 Temmuz’dan 5 gün önce başlayacak
Cumhuriyette yayınlanan o soyleşiSöyleşi için uzun zamandır kovaladığım iki isim aynı güne randevu verir. O gün 19 Ağustos’tur. Öğlen İlber Ortaylı ile akşam da Behçat Ç.’nin yaratıcısı Emrah Serbes ile buluşacağım. Beşiktaş, Kartal heykelinin oradaki “Külüstür” adlı Pub’da Emrah Serbes ile selamlaşır selamlaşmaz ona “Lütfen bu akşam bana iyi davranın diyorum” çünkü İlber Ortaylı’dan tatlı-sert pek çok söz yumruğu yemişim, yorgunum... Emrah Serbes’te gardımı almıyorum; rahatım çünkü o da rahat.. O tespihli bir cool. Tespihine vurgu yapıyorum. “Tespihsiz olmaz, yoksa bu geceler nasıl geçer” diyor. Zaten sohbet boyunca ara ara birasıyla, sigarasıyla en çok da siyah tespihiyle demleniyor... Konuşurken bazen duruyor, ilk anda düşündüğünü sanıyordum, aslında demleniyor..
Beşiktaş onun mekânı. Herkes selam veriyor. Sohbet sırasında mekâna, masamıza çiçekçi kadın geliyor, pat diye sohbeti bölüp “Emrah Abi moralin mi bozuk” diye soruyor. Emrah Serbes kibarlık yapıp çiçek vermesini söylüyor. Bu kibar hareket “iyi” geliyor bana...
Onunla en çok insana dair sohbet etmek isterdim ancak gündemde Behzat Ç. var. Dizinin ekranlara dönme ihtimali konuşuluyor günlerdir. Dolayısıyla yeni Behzat Ç.’yi konuşuyoruz en çok. Gündemle devam ediyor, araya hayata dair cümleler de karıştırıyoruz.
İşte Emrah Serbes söyleşisinden kareler
‘İzleyici de istiyor'
- Behzat Ç. ekrana dönüyor mu?
Eski ekip toplandık, bir aradayız. Bu işi yeniden yapmak istiyoruz. Behzat Ç.’nin ekranlara dönmesi içinde elimizden geleni yapacağız. Görüşmelere de başladık. İzleyici de istiyor, biz de istiyoruz. Herkes istiyorsa bu işin olması için bir engel yok. Yüksek ihtimalle ocak ayında bu işi yaparız. Nerede yaparızı şu an bilemiyorum.
- Twitter’da dizide cemaati işlediğinize yönelik şeyler yazdınız, aslında emniyetteki kirli adamlar olarak gösteriyor, ama bu adamlar kimdir, nedir net olarak izleyiciye geçmiyordu.
Yok biz net olarak anlattık. Mesela Behzat Ç.’nin 30. bölümünü izleyin, orada cemaat yapılanmasını net olarak anlattık. Ahmet Şık o zaman tutuklanmıştı. Gazeteci Ilgın’ın bölümlerine bakın Ahmet Şık’ın tutuklanması ile aynı dönemlere geliyor. Bilgisayarda CD’lerin değiştirilmesi gibi emniyet içindeki ayak oyunlarını anlattık. O zaman için bunları anlatmak büyük cesaret gerektiriyordu. AKP’li milletvekillerinden tutun AKP’nin yüksek yöneticilerine kadar demedik laf bırakmamışlardı. O zaman cemaat ile yakındılar ama biz bunları anlatabiliyorduk. Biz o zaman bölüm kasetini kanala gönderdiğimizde yayımlanıp yayımlanmayacağını bile bilmiyorduk. O zamanlar bıcak sırtı bir durumdu. Seyirci ile beraber izlerken görüyorduk.
- Engellenen bölüm oldu mu?
Engellenen olmadı. Ama yayınlanacağı belli değildi. Mesela 16. bölümde Hrant Dink’in öldürülmesine gönderme vardır. O bölümde de cemaatın parmağı olduğunu gösterdik ama işi iki türlü de gösteriyorduk. Emniyetteki yapılanmaları bir şekilde anlatmaya çalışıyorduk.
- Yeni Behzat Ç.’de cemaati bugün daha rahat işleyebilirsiniz öyle değil mi?
Behzat Ç. hiçbir zaman rahatı sevmez ki...
- Bu dönem cemaati deşebilmeniz daha kolay değil mi?
Behzat Ç. hiçbir zaman gündemden kopuk olmaz. Elimizden geldiğince olan biteni anlatmaya çalışacağız. Siyasi boyutunu bir kenara bırakalım her şeyden evvel bir insan hikâyesi anlatmaya çalışıyoruz Behzat Ç.’de. İnsanlar dışarıda ne yaşıyorlarsa televizyonda da kendi gerçekliklerini, kendi hikâyelerini görsünler istiyoruz.
- Peki yeni Behzat Ç.’nin politik rengi ne olacak?
Behzat Ç.’nin her zaman muhalif bir tonu olacak, ama Behzat Ç.’nin önceliği insanların hikâyelerini anlatmaktır. Bir polisin gerçek hikâyesini anlatmaktır. Bu zamana kadar yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır. Emin olsunlar.
- Behzat Ç. ‘demokrasi nöbeti’ tutacak mı?
Demokrasi nöbeti biraz muğlak bir kavram. İstersen bu soruyu hiç sormamış ol.
- Sordum ama.
Behzat Ç. emirle nöbet tutmaz. Behzat Ç. kendi nöbetini tutacak.
Kandırılanlar Kulübü...
- Bir yazınızda “insanların yalanlara inanmaya ihtiyacı var, bütün çaresiz insanlar gibi” diyorsunuz. Şu dönem yeni moda kandırılanlara inanmak. Olan bitene yönelik bugünkü iktidarın cevabı: “Kandırıldık.” Ülke, “Kandırılanlar Kulübü” oldu. Siz, “Kaybedenler Kulubü”nden misiniz yoksa “Kandırılanlar Kulubü”nden mi?
Siyasiler kandırıldık diyorlarsa yalan söylüyorlar.
- O zaman biz de bir yalana inanıyoruz.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın iki dudağının arasında çıkanlara bakıyorlar. Ondan sonra öyle bir yaygara koparıyorlar ki köşe başlarını tutanlar ondan başka hiçbir ses duymaz oluyor. Yani Cumhuriyet tarihinde hiç bu kadar çok hükümet yalakası diyebileceğim insan görmedik. Hiç bu kadar hükümet yalakası köşe başlarını tutmamıştı. Bu insanların kopardığı yaygaradan ötürü hiçbir ses duyulmaz oluyor. “Kandırıldık” diyorlarsa şöyle bir kandırılmadır, örnek verebilirim: Hırsızlık yapıyorsun. Hırsız öbürünü kandırmış, öbürü de beraber hırsızlık yapmış ama diyor ki “Hâkim Bey ben kandırıldım, hırsızlığın suç olduğunu bilmiyordum.” Eee aynı işi beraber yapmışsın. “Kandırıldık” ne demek? “Ne istediniz de vermedim” diyen Erdoğan’ın bizzat kendisi. Aynı suçu işlemişsin ama kalkıp “Ben kandırıldım, bilmiyorum” diyorsun. Bu aynı zamanda bir kara komedi.
Şu an Türkiye 2. İstibdat dönemini yaşıyor. Abdülhamit’ten sonra Tayyip Erdoğan’da “3. Abdülhamit”. Sadrazam da Binali Yıldırım. Kaçak Saray’da Ankara’da. Ülkeyi öyle yönetiyorlar.
- Bir baskı dönemi derken fonda demokrasi şarkısının çalması ne ilginç değil mi? Demokrasi nöbetlerinde istenen demokrasi sizce dürüst ve samimi bir demokrasi mi?
İdam isteriz diye bir demokrasi nöbeti olamaz.
- Ya da nöbete katılmayan sanatçıların konserlerinin iptal edilmesi...
AKP hiçbir zaman demokrasiyi düşünmedi ki, demokrasiyi sadece kendisi için düşündü. 15 Temmuz’da darbe girişiminde bulunanlar bu ülkeye yapılacak en büyük kötülüğü yaptılar. AKP gökte arayıp da bulamadığını yerde buldu. Ve 16 Temmuz’da kendisi bir darbe sürecini başlattı.
- Sivil darbe mi?
Evet. AKP’nin yaptığı bir sivil darbedir. OHAL’in sıkıyönetimden bir farkı yok.
Bir darbe sürecinde ne yaşanacaksa onu yaşıyoruz. Ya AKP yıllar yılı uğraşsa kuramayacağı baskıyı bir günde, hiçbir çaba sarfetmeden kurmuş oldu ve bunu demokrasi adı altında yapmış oldu. Bu arada kendi kitlesini de sokağa hazırladı. Ve bu savaş demokrasi için yapılamayacak aslında. Şu an Türkiye bir iç savaşı yaşıyor.
- Demokratik bir iç savaş!
Adı konmamış bir savaşı yaşıyoruz.
‘Zamanı durdurmak isteyeceğimiz bir yer yok’
- “İnsan zamanı durdurmak istediği yere aittir” diye bir sözünüz var. Siz zamanı nerede durdurmak istersiniz?
Zamanı bugünlerde hiç durdurmak istemem. Türkiye’de hiç durdurmak istemem. İşte sorun da şu; bize zamanı durdurmak isteyeceğimiz bir yer bırakmadılar. Mevzu bu ya.
- Can Yücel “Edebiyat beni ciddiye alsın isterim” der, ya siz?
Edebiyat bizim çilemiz, çekeceğiz. Edebiyatı ciddiye alırsam edebiyat da beni ciddiye alır.
- Dediğiniz gibi insan yoldan çıkmak için mi yaratılmıştır? Siz yoldan çıktınız mı?
Aynen öyle. Ben komple yoldan çıkmışım. Bende en başta ayarlar yanlış yapılmış, devreler yanlış kurulmuş. Yoldan çıkmışız yani.
Orta sınıfların tutturduğu hayatı hiçbir zaman yapamadım; işe gir, askere git, evlen, çocuk yap.
- Öyleyse siz hayatınızın matematiğini nasıl kurdunuz?
Yazmak üstüne kurdum. Kendi hayatımı yaşamak üstüne kurdum. Biraz da maceraperestlik... Hatalar da yaptım. Kıyamet kadar hata yaptım. Şimdi düzeltmeye çalışıyorum. Elimizden geldiği kadarıyla. Öyle yani.
- Neden hatalarınızı düzeltmeye çalışıyorsunuz?
Yaptığım hiçbir şeyden pişman değilim. Ama bir hata varsa onu da düzeltelim. Aynı dangalaklığı iki sefer yapmanın âlemi yok. Benim dediğim bu.
- Bugün ajanslara düşen ilginç bir haber vardı: Bir Hıristiyan topluluğunun lideri “Tanrı doğal afetleri gaylere gönderir” diyor ve onun evini sel basıyor!
Güzel haber: Tanrı gaylerden yana! O lidere ders olmuş. Tanrı bütün ezilenlerden yanadır.
- Ezilenlerden yana! Hiç sanmıyorum.
Tanrı fikrine saygı duyuyorum. Tanrı fikri bütün ezilenlerden yanadır. Tanrı’yı sonradan yozlaştırmışlar.
‘Kürt sorunu yok, Kürt kördüğümü var’
- HDP’nin Meclis’ten dışlanmasına ne diyorsunuz?
Şu an Kürt sorunu diye bir şey yok; Kürt kördüğümü diye bir şey var. Kürt sorunu, Kürt kördüğümüne dönüştü. Bütün partiler AKP’nin dümen suyuna girdi. Çünkü Türkiye’de tek ses çıksın istiyorlar ve bunu başardılar. 16 Temmuz’da sivil darbe ile beraber tek sesi başardılar. Sivil darbenin adı da mutabakat, uzlaşı sürecidir. Ve adına uzlaşı diyorlar, ama bu kesinlikle sivil darbedir. Bir darbe olsa ancak bu kadar olurdu.
- Mesela şu an biz söyleşiye devam ederken yazar Aslı Erdoğan tutuklandı...
Utanç verici. Ve şimdi bütün Türkiye’nin bundan konuşması gerekirken kimse konuşmuyor. Bir darbe olsa zaten bu kadar olurdu. O tek ses dışında ses çıkaranları şeytanlaştırmak istiyorlar.
‘Umut da vereceğiz’
- Behzat Ç. açığa alınmadığına göre görevine ne zaman başlayacak?
17 - 25 Aralık operasyonlarından sonra emniyette pek polis kalmadığı için mecburen Behzat Ç.’yi geri alacaklar, yani 17-25 Aralık sürecinden sonra emniyette devam etmiş olacak. Cinayet büroda. Ondan sonra başlayacak bizim hikayemiz. Bizim hikâyemiz 15 Temmuz’dan önce başlayacak. Darbe girişimine giden süreçten önce 10 Temmuz 2016’da başlayacak. “Behzat Ç.: İmamların Öcü” ama aynı zamanda Behzat Ç.’nin kişisel hikâyesi de olacak.
- Bir Ankara polisi olan Behzat Ç. yeni görevine bilenmiş olarak mı gelecek?
Daha koyu bir Behzat Ç. geliyor. Ama en sonunda insanlara daha bir umut vaat eden bir Behzat Ç. yaratmayı düşünüyoruz.
Ankara, Türkiye’deki katliamların merkezi oldu. Behzat Ç. de bir polis olarak bunlara şahit oldu ve bunun tramvasını da yaşayacak. Behzat Ç. 10 Ekim Ankara Gar katliamının tramvasını da yaşayacak ama kendi hayatını da sürdürecek.
Serbes’ten yeni kitap: Müptezeller
- Yeni kitabınız yolda mı?
İki senedir uğraşıyorum. Ekim ayında çıkacak. Adı “Müptezeller”. Her kafadan müptezeli anlatıyor. Kaybedenleri... İşçiler, ezilenler, kaybedenler, asiler ve müptezeller.
- Siz kaybeden misiniz?
Ben değilim ya kaybeden.
- O zaman nasıl kaybedenleri yazabiliyorsunuz?
Benim kaybetmeme müsaade etmediler. Kaybedenleri anlatırken birdenbire bir baktım çok fazla kaybedenin gönlünü kazanmışım. Bu açıdan benim için bir şans, o yüzden kaybedenim dersem ayıp olur. Kitabım diziye uyarlandı, birçok okur kitaplarımı aldı. Kaybeden statüsünden çıkmış oldum ama zamanında ki tecrübelerimizi paylaştım. Zamanındaki tecrübelerimi “Müptezeller”de yazmayı sürdürüyorum.
- Kaybedenlerden değilseniz hayatta sizi en çok ürküten gerçeklikler nedir?
Kendimle barışmaktan ürküyorum.
- Neden?
Kendimle barışırsam bir şeyler eksilecekmiş gibi geliyor.
- İçimde deli fırtına demeyin!
Yoo, içimde böyle bir fazlalık hissi uyandıran bir şey, bir eksiklik oluyor.
Ya bir de altımızdaki zemin kayıyor. Ülke büsbütün sallanıyor. 100 yıl sonra bize bakacaklar ve diyecekler ki “Bu ülkede nasıl yaşamışlar”. “Bu kadar rezillik, baskı var ve bu insanlar gıkları çıkmadan nasıl bu kadarını yaşadılar” diyecekler.
- Gündem altında hayatınız eziliyor mu?
Herkes gündemin altında kalır. Refah ülkelerinin vatandaşlarına göre Türkiye Survivor. Acun bu sene Survivor’ı Türkiye’de çeksin.
cemaat, dizi, behzat ç., emrah serbest, imamların öcü, gazeeci